PDF FORMATINDA OKUYUN: Hastalık Nedeniyle Hükümlü Hakkında Hapis Cezasının İnfazının ve Tutuklu Hakkında İnfazın Ertelenmesi (İK m. 16; CMK m. 109/4)
I.- HÜKÜMLÜ HAKKINDA HAPİS CEZASININ İNFAZININ HASTALIK NEDENİYLE ERTELENMESİ
A. Kavram ve Yasal Düzenleme
Hükümlünün sağlık hakkı Devletin pozitif yükümlülükleri arasında yer almaktadır. İnfaz kurumunda sağlık hizmetlerine ulaşmanın mümkün olmadığı hâllerde, hükümlünün bundan yararlanması sağlanmalıdır. Hükümlünün hapis cezasının infaz aşamasında sağlık durumu nedeniyle “ertelenmesi” mümkündür. Bu bakımdan infazın kesintisizliği kuralının istisnasını oluşturan erteleme, infazın insanileştirilmesinin araçlarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır (Süslü, ’16, 173). 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun (İK) m. 16 ve Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yönetmelik (İY) m. 42’de hastalık nedeniyle cezasının infazı ertelenebilecek kişiler sağlık durumlarına göre üç gruba ayrılarak düzenlenmiştir. Cezanın infazının “ertelenmesi” ibaresi ile “geri bırakılması”, “durdurulması” ve “ara verilmesi” kavramları genellikle eş anlamlı kullanılmaktadır (Yıldırım, ’17, 62-63).
İK m. 16 hükmü “Hapis cezasının infazının hastalık nedeni ile ertelenmesi” kenar başlığını taşımakta olup içeriği şöyledir;
“(1) Akıl hastalığına tutulan hükümlünün cezasının infazı geriye bırakılır ve hükümlü, iyileşinceye kadar Türk Ceza Kanununun 57 nci maddesinde belirtilen sağlık kurumunda koruma ve tedavi altına alınır. Sağlık kurumunda geçen süreler cezaevinde geçmiş sayılır.
(2) Diğer hastalıklarda cezanın infazına, resmî sağlık kuruluşlarının mahkûmlara ayrılan bölümlerinde devam olunur. Ancak bu durumda bile hapis cezasının infazı, mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike teşkil ediyorsa mahkûmun cezasının infazı iyileşinceye kadar geri bırakılır.
(3) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen geri bırakma kararı, Adlî Tıp Kurumunca düzenlenen ya da Adalet Bakanlığınca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip Adlî Tıp Kurumunca onaylanan rapor üzerine, infazın yapıldığı yer Cumhuriyet Başsavcılığınca verilir. Geri bırakma kararı, mahkûmun tâbi olacağı yükümlülükler belirtilmek suretiyle kendisine ve yasal temsilcisine tebliğ edilir. Mahkûmun geri bırakma süresi içinde bulunacağı yer, kendisi veya yasal temsilcisi tarafından ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına bildirilir. Mahkûmun sağlık durumu, geri bırakma kararını veren Cumhuriyet Başsavcılığınca veya onun istemi üzerine, bulunduğu veya tedavisinin yapıldığı yer Cumhuriyet Başsavcılığınca, sağlık raporunda belirtilen sürelere, bir süre bulunmadığı takdirde birer yıllık dönemlere göre bu fıkrada yazılı usule uygun olarak incelettirilir. İnceleme sonuçlarına göre geri bırakma kararını veren Cumhuriyet Başsavcılığınca, geri bırakmanın devam edip etmeyeceğine karar verilir. Geri bırakma kararını veren Cumhuriyet Başsavcılığının istemi üzerine, mahkûmun izlenmesine yönelik tedbirler, bildirimin yapıldığı yerde bulunan kolluk makam ve memurlarınca yerine getirilir. Bu fıkrada yazılı yükümlülüklere aykırı hareket edilmesi hâlinde geri bırakma kararı, kararı veren Cumhuriyet Başsavcılığınca kaldırılır. Bu karara karşı infaz hâkimliğine başvurulabilir.
(4) Hapis cezasının infazı, gebe olan veya doğurduğu tarihten itibaren bir yıl altı ay geçmemiş bulunan kadınlar hakkında geri bırakılır. Çocuk ölmüş veya anasından başka birine verilmiş olursa, doğumdan itibaren iki ay geçince ceza infaz olunur.
(5) (Ek: 24.1.13-6411/3 m.) Kapalı ceza infaz kurumuna girdikten sonra gebe kalanlardan koşullu salıverilmesine altı yıldan fazla süre kalanlar ile eylem ve tutumları nedeniyle tehlikeli sayılanlar hakkında dördüncü fıkra hükümleri uygulanmaz. Bu kişilerin cezasının dördüncü fıkrada öngörülen kısmı, ceza infaz kurumlarında kendileri için düzenlenen uygun yerlerde infaz olunur.
(6) (Ek: 24.1.13-6411/3 m.) (Değişik: 25.4.13-6462/1 m.) (Değ: 18.6.14-6545/79 m.) Maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen ve toplum güvenliği bakımından ağır ve somut tehlike oluşturmayacağı değerlendirilen mahkûmun cezasının infazı üçüncü fıkrada belirlenen usule göre iyileşinceye kadar geri bırakılabilir.”
B. Cezanın İnfazının Ertelenmesi Hâlleri
- Akıl Hastalığı
Akıl hastalığı, kişinin ayırt etme gücünü kaldıran ruhsal bozukluktur. Hükümlünün, infaz kurumundayken akıl hastalığına tutulması hâlinde, cezasının infazı İK m. 16/1 uyarınca geriye bırakılır; iyileşinceye kadar TCK m. 57’de gösterilen yüksek güvenlikli (YG) sağlık kurumlarında tedavi ve koruma altına alınır. Aslında maddede geçen “infazı geriye bırakma” ibaresinden infaza ara verilmesini değil, infazın infaz kurumunda yapılamayacağını anlamak gerekir. Burada zikredilen akıl hastalığının, TCK m. 32/1’deki tam akıl hastalığı mı, yoksa m. 32/2’deki kısmi akıl hastalığı mı olduğunun önemi bulunmamaktadır (Osmanoğlu, ’19, 160). Yine akıl hastalığına tutulan hükümlüler bakımından hapis cezasının infazının onun hayatı için kesin bir tehlike teşkil etmesi veya hayatını tek başına idame ettiremeyecek hâle getirmesi koşulu da aranmamaktadır. Ancak İK m. 16/3’teki yollama nedeniyle akıl hastalığı nedeniyle cezanın infazının geriye bırakılması için, Adli Tıp Kurumu (ATK)’nun düzenlediği veya tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip ATK’nın onayladığı rapor ile belgelendirilmesi gerekmektedir.
Akıl hastalığı dışındaki ruhsal bozukluk hâlleri, cezanın infazının ertelenmesi sebebi değildir. Akıl hastalığı dışında bir ruhsal rahatsızlığı tespit edilenler, İK m. 18 uyarınca infaz kurumlarının kendilerine ayrılan bölümlerinde barındırılır. Ancak akıl hastalığına dayalı erteleme de İK m. 16/3’te zikredilen prosedüre göre, ATK’nın düzenlediği ya da tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip ATK’nın onayladığı rapor üzerine infaz savcısı tarafından verilir (Yrg. CGK, 6.11.18, 17/5-774, 18/502; Yrg. 9. CD, 14.3.13, 13/1544, 13/3981; Yrg. 1. CD, 30.1.17, 16/3844, 17/158). Alınan raporlar arasında mevcut çelişki giderilene ve ATK tarafından rapor onaylanana değin, İK m. 98 uyarınca hükmü veren mahkemeden infaza ara verilmesi konusunda bir karar istenmesi önünde engel yoktur (Yıldırım, ’17, 73).
AİHM’e göre, akıl hastalığına dayalı erteleme değerlendirmeleri gecikmeksizin yapılmalı, hükümlü uzman hekimlerce süratli şekilde sağlık hizmetlerinden yararlandırılmalı ve psikiyatrik kontrolleri arasındaki süre de makul ve kabul edilebilir olmalıdır. Aksi takdirde intihara eğilimli vakalarda geri dönüşü olanaksız sonuçlar ortaya çıkabilir (AİHM, Keenan v. İngiltere, 27229/95, 3.4.01). Ör. bir şizofreni hastası hükümlünün iki konsültasyonu arasında geçen 1 aylık süre uzun ve makul değildir (AİHM, Kucheruk v. Ukrayna, 2570/04, 6.9.07).
Tedavi süresince sağlık kurullarınca düzenlenip onaylanan raporlarla akıl hastalığının şifa bulmayacağı (iyileşmeyeceği) tıbben saptanan hükümlünün kalan cezasının infazından vazgeçilmemelidir. Böyle bir durumda, hükümlü, YG ruh ve sinir hastalıkları hastanesinde, bu hastalara özgü bölümlerde cezası infaz edilinceye kadar koruma altında tutulmalıdır (Yıldırım, ’17, 74).
- Hayat İçin Kesin Tehlike Oluşturan Hastalık Hâli
“Akıl hastalığından başka bir hastalığa” tutulan hükümlünün cezasının infazına, resmi sağlık kurumlarının mahkûmlar için ayrılan bölümlerinde devam edilir. Bu durumda dahi, hapis cezasının infaz edilmesi, hükümlü açısından kesin bir “hayati tehlike” oluşturacaksa, iyileşene değin infaz geri bırakılır (İK m. 16/2; İY m. 42/2). Demek oluyor ki, akıl hastalığı dışındaki diğer hastalık sebepleri ancak infaz sürecinde anlaşılması ve hayati tehlike arz etmesi hâlinde cezanın infazının ertelenmesi sebebi teşkil edebilir. Bu durumdaki hükümlü hakkında infazın geri bırakılması takdire bağlı değildir. Hükümlünün sürekli bir hastalığa yakalanması halinde AY m. 104 de uygulama alanı bulabilir. Nitekim ilgili düzenlemede sakatlık, yaşlılık ve sürekli hastalık nedeniyle kişilerin cezalarının Cumhurbaşkanınca hafifletilebileceği ya da kaldırılabileceği hükme bağlanmıştır. Ayrıca İK m. 16/6’da, ağır bir hastalık ya da sakatlık sebebiyle infaz kurumu şartlarında yaşamını yalnız sürdüremeyen ve toplum güvenliği yönünden tehlikeli olmadığı değerlendirilen hükümlünün cezasının da iyileşene kadar geri bırakılabileceği belirtilmiştir. Fakat ATK’nın İK m. 16/2 kapsamında olduğu yönünde rapor verdiği hükümlünün bir de m. 16/6’da aranan toplum güvenliği bakımından ağır ve somut tehlike oluşturup oluşturmadığının araştırılması gerekmez.
Kanunda infaz kurumunda kalmayı engelleyecek şekilde hayati tehlikeye sebebiyet verecek bir hastalığa yakalanmanın hükümlünün/ sanığın kusurundan (ör. açlık grevine gitme neticesi olarak) ya da doğal nedenlerden (kanser gibi bir hastalıktan) ileri gelmesi arasında erteleme bakımından bir fark gözetilmemiştir. (Yrg. 16. CD, 3.9.20, 20/1499, 20/3679).
Daha önce hakkında İK m. 17/1 gereğince erteleme kararı verilmesine rağmen hükümlü teslim olmadığı için ertelemeye konu cezasının infazı için yakalanmış ve ağır sağlık sorunu mevcutsa, artık İK m. 17/3 uyarınca cezasının ertelenmemesi, İK m. 16/2 uyarınca hükümlü koğuşuna alınıp İK m. 16/3 hükmünün işletilmesi daha doğru olacaktır.
Covid-19 salgını gibi tehlike düzeyi yüksek bulaşıcı hastalıklar genel bir infaz erteleme sebebi teşkil etmemektedir (Özgenç, ’20, 31). Diğer ifadeyle, söz konusu hastalık haline dayanılarak cezanın infazının ertelenmesi bakımından genel kuraldan (İK m. 16/3; İY m. 42/3) ayrılmayı gerektiren neden bulunmamaktadır (Aksoy Retornaz, ’19, 16).
- Gebelik ve Doğum
“Gebe” olan veya “doğum” yaptığı tarihten itibaren “1 yıl 6 ay” geçmemiş bulunan kadınların cezasının infazı geriye bırakılır. Çocuk ölür ya da annesinden başka bir kimseye verilirse, doğumdan “2 ay” sonra ceza infaz edilir (İK m. 16/4; İY m. 42/4). İK m. 16/4’te infaza başlamadan gebelik ve doğum hâli düzenlenmiştir. Düzenlemeden anlaşılan, gebelik süresine ek olarak 1 yıl 6 ay zarfında hapis cezasının geri bırakılacağıdır. Bu sebeple doğum nedeniyle verilen 1 yıl 6 ay erteleme sonrası çocuğun bakımı nedeniyle tekrar 1 yıl 6 ay erteleme cihetine gidilemez. Hapis cezası doğumdan sonra kesinleşmişse, sadece doğumdan itibaren 1 yıl 6 ay süreyle ertelenebilir. Ancak gebe hükümlünün çocuğu ölür veya kendisinden başka birine verilecek olursa, infaz için 1 yıl 6 ayın dolması beklenmez; infaz 2 ay geri bırakılıp doğumdan itibaren 2 ay sonra infaza başlanır. Maddedeki 2 aylık sürenin başlangıcını, çocuğun ölümü veya başkasına verildiği değil doğum anı oluşturmaktadır. Düşüncemize göre, hükümlünün gebeliğinin kadın doğum uzmanı raporuyla belgelendirilmesi ve erteleme için teminat aranmaması isabetli olacaktır (aynı yönde: Yıldırım, ’17, 83; Akkaya, ’15, 536).
Kap. kuruma girdikten sonra gebe kalan hükümlülerden şartlı tahliye tarihlerine (ŞTT) “6 yıldan fazla” süre bulunanlar ile eylem ve tutumları sebebiyle tehlikeli sayılanlar hakkındaki ceza, İK m. 116/4 uyarınca gebelik sebebiyle geri bırakılamayacak, bu kişilerin cezası infaz kurumunda kendileri için ayrılan uygun yerlerde infaz edilecektir (İK m. 16/5).
Cezanın infazına başlandıktan sonra hükümlünün hamile olduğunun anlaşılması hâlinde ne şekilde hareket edileceğine kanun cevap vermemektedir. Bizim de katıldığımız bir görüşe göre, madde emredici ifade içerdiğinden, hâkimin infazın durdurulması kararına ihtiyaç duyulmaksızın savcı tarafından cezanın infazının ertelenmesi kararı verilebilir (Erdoğan, ’16, 266; Yıldırım, ’17, 83). Zira uluslararası metinlerde sıklıkla vurgulanan çocuğun üstün yararı ilkesi bunu gerektirmektedir. Ancak uygulamanın görüşümüzün tersi doğrultusunda geliştiğini belirtmemiz gerekir.
Kanun hükümlerine ve durumlarına göre, İK m. 16/4 hükmünün uygulanamadığı hâllerde, gebe olan kadın hükümlü ve tutuklunun (h/t) bulunduğu kurumlarda, doğum öncesi ve doğum sonrası her türlü bakım ve tedavi için özel bir yer ayrılır. Doğumun kurum dışında bir sağlık kuruluşunda gerçekleşmesi için gerekli tedbirler alınır. Ancak doğum, kurumda gerçekleşmişse çocuğun kurumda doğduğu, doğum belgesine işlenmez (İY m. 97/4).
- Hayatını Tek Başına İdame Ettiremeyenlerin Ağır Hastalık veya Engellilik Hâli
Maruz kaldığı “ağır bir hastalık” veya “engellilik” nedeniyle infaz kurumu koşullarında “hayatını yalnız idame ettiremeyen” ve “toplum güvenliği bakımından ağır ve somut tehlike oluşturmayacağı” değerlendirilen hükümlünün cezasının infazı İK m. 16/3’te belirlenen usule göre iyileşinceye kadar geri bırakılabilir (İK m. 16/6; İY m. 42/6). Görüldüğü üzere, ağır bir hastalık veya engellilik durumu hükümlünün hayatını infaz kurumunda tek başına devam ettirememe koşuluna tabi tutulmuştur. Diğer koşul ise, hükümlünün toplum güvenliği bakımından ağır ve somut tehlike oluşturmayacağının değerlendirilmesidir. Söz konusu değerlendirmeyi yapacak merci Cumhuriyet başsavcılığı (CBS)dır. Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü (CTE)’nün 22.8.13 t. ve 109701 s. yazısına göre, ATK’nın “Bakıma muhtaç değildir; hayatını kendi başına idame ettirebilir.” tespitine vardığı h/t’nin de sağlık durumunun ağırlaşması hâlinde, ATK’ya durumun izahıyla birlikte cezasının ertelenmesine yönelik işlemler yeniden başlatılmalıdır.
İK m. 16/6 kapsamına giren hükümlünün toplum güvenliği bakımından “ağır ve somut tehlike” oluşturup oluşturmayacağının ne şekilde tespit edileceği yasada düzenlenmemiştir. Ceza İşleri Genel Müdürlüğü (CİGM)’nün İK m. 16/6 hükmünün uygulanmasına yönelik 28.2.14 t. ve 15541 s. görüşünde, söz konusu tehlikelilik hâlinin tespitinde, ilgili CBS tarafından hükümlünün işlediği suçun niteliği, geçmişi, infaz kurumunda gözlemlenen kişiliği, geri bırakma kararı sonrası infaz kurumu dışındaki sosyal ilişkileri ve davranışları gibi hususların gözetilerek değerlendirilmesinin uygun olacağı belirtilmiştir. CTE’nin 8.1.15 t. ve 3721 s. genel yazısında, hükümlünün geri bırakma süresi içinde bulunacağını bildirdiği yerin koşulları ile toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturup oluşturmayacağı, bulunduğu yerdeki kolluk makam ve memurlarınca periyodik olarak takibinin yapılması ile tespit edilen olguların CBS’ye bildirilmesi sonucunda geri bırakma kararının her zaman kaldırılabilme imkânının bulunduğu belirtilmekle yetinilmiştir. Görüldüğü üzere, söz konusu yazılar adı geçen kriterin nasıl anlaşılması gerektiğine cevap vermekten hayli uzaktır. ATK raporlarında haklı olarak tıbbi değil hukuki bir konu olduğu gerekçesiyle toplum bakımından tehlikelilik olgusu değerlendirilmekten kaçınılmakta, kanaat kişinin sağlık durumuna özgülenmektedir (Ünal vd, ’16, 10). Bu sebeple, infaz savcılarının kimisi doğrudan kolluk araştırması yapmaksızın cezayı tehir etmekteyken, kimisi kolluk araştırması cihetine gitmekte ve hatta istihbarat birimlerinden alınan verilere dayanmaktadır. Hatta kimi savcılarca, kolluk araştırması yerine özellikle terör suçluları hakkında infaz kurumları idare ve gözlem kurullarından (İGK) örgütsel konumu hakkında bir karar verilmesi istenmekte ve h/t’nin kurumdaki konumu ile terör örgütleriyle bağlantısı gibi unsurlar temelinde değerlendirmede bulunulmaktadır. Kanundaki belirsizlik, deyim yerindeyse her kişi bazında farklı uygulamalara yol açmaktadır. Kolluk tarafından ise çoğunlukla hükümlünün zaten sabıkalı olduğu varsayımına dayanılarak somut herhangi bir tespit olmaksızın toplum açısından tehlikeli olduğu saptaması yapılmakta ve buna dayanılarak cezasının tehir talebi reddedilmektedir. Hükümlünün toplum güvenliği açısından tehlike oluşturup oluşturmayacağına dair raporlarda bu tespit yapılırken somut delillere dayanılmadığından, kolluk görevlilerinin saptamaları kararın adeta tek belirleyicisi olmaktadır. Denilebilir ki, uygulamada kolluk tarafından 10 hükümlüden sadece 1’ine toplum güvenliği açısından sakınca bulunmadığı tespiti yapılmaktadır. Hatta belden aşağısı felçli ve engelli olan bir terör örgütü mensubunun toplum için tehlikeli olabileceği yönündeki bir saptamanın izahı oldukça güçtür. Oysa ağır ve somut tehlike, daha çok hükümlünün yeniden ağır bir suç işleme olasılığının yüksek olduğu hâllere özgü olduğundan, adli tıp uzmanları ve psikologların değerlendirmesine muhtaç bir konu gibi görünmektedir (Erdoğan, ’16, 262; Yıldırım, ’17, 78).
Özellikle R tipi kurumlar yönünden kritik değerde bulunan bu tür hükümlülerin tehlikelilik durumlarının tespiti uygulamada zaman almakta, bu durum olası bir ölümde kamuya kusur atfını olası kılmaktadır. Gerçekten hastalığının son evresinde olan (ör. ortalama 3 aylık ömrü kalan) bir akciğer kanseri hastası için beklenen her saat tedavi şansını zora sokmakta ve kaçınılmaz şekilde ölümünü sonuçlamaktadır. ATK’da esasa ilişkin inceleme yapılmadığı, hastanelerden gelen sağlık kurulu raporları (SKR) üzerinden talebin değerlendirildiği, raporlarda eksiklik bulunması hâlinde geri gönderilerek eksikliklerin tamamlatıldığı, bazen yeniden rapor istendiği, raporun yeterli görülmemesi hâlinde ayrıca hükümlünün muayene edildiği görülmektedir. Bu sürece ATK’nın da dâhil olduğu dikkate alındığında işlemler aylara yayılabilmektedir.
Bu itibarla toplum bakımından tehlikelilik kriteri yasada mutlaka korunacaksa, bunun ne şekilde saptanacağının İK m. 16/6 veya İY m. 42/6’ya bir fıkra ilâvesi suretiyle ortaya konulması aciliyet arz etmektedir (Kılıçoğlu, ’14, 378-379). Öte yandan sağlık durumları İK m. 16/6 kapsamında değerlendirilen hükümlülere İK m. 105/A-3.b gereğince ŞTT’ye 3 yıl veya daha az süre kala denetimli serbestlik (DS) hakkı verilmişken, İK m. 16/2 kapsamında değerlendirilenlere DS hakkının tanınmamış olması da izahtan yoksundur.
Uygulamada tereddüt yaşanan hususlardan biri de, İK m. 16/6’da öngörülen “toplum güvenliği bakımından ‘ağır ve somut’ tehlike oluşturmama” kriterinin İK m. 16/2 kapsamına giren h/t için de aranıp aranmayacağıdır. Maddenin düzenleniş şekli itibariyle, f. 3’te kendinden önce gelen fıkralara atıfta bulunulmuş, maddeye sonradan eklenen f. 6 hükmünde sadece f. 3’teki usule yollamayla yetinilmiştir. Kanun koyucu maddeyi sistematize ederken, kanun yapma tekniğine uygun olarak özgüleme metodunu benimsemiştir. Öte yandan toplum güvenliği bakımından tehlikeli oluşu da yeterli görmeyen kanun koyucu daha sonra bu tehlikenin ağır ve somut olmasını arayarak tehir olanağını genişletmiştir. Kanun koyucunun süreç içerisindeki tutumunun h/t lehine olduğu tartışmasızdır. Bu sebeplerle İK m. 16/2 kapsamına giren bir h/t’nin cezasının infazına ara verilirken, toplum güvenliği bakımından ağır ve somut tehlike oluşturmama kriterinin aranamayacağını düşünmekteyiz. Aksine kabul, yaşamsal tehlike şeklinde daha ağır hastalık derecesinin düzenlendiği İK m. 16/2 hükmünü büyük ölçüde işlevsiz hâle getirmekle kalmayacak, özellikle ölümüne muhakkak gözüyle bakılanlar yönünden telafisi olanaksız mağduriyete yol açacaktır.
C. İnfazın Ertelenmesi Usulü
- Rapor Temini Süreci
Geri bırakma kararının usulü İK m. 16/3 ve İY m. 42/3’te gösterilmiştir. İK m. 81/1 ve İY m. 100/1’e göre, kurum hekimi veya görevli hekim tarafından yapılan muayene ve incelemeler sonucunda hükümlünün cezasını yerine getirmesine engel olabilecek hastalığı saptanırsa durum, kurum yönetimine bildirilir. Bu bildirim, ceza tehir işlemlerini başlatan yollardan biridir. Ceza tehiri işlemleri hükümlü, bir yakını veya temsilcisinin “talebi” veya İK m. 81/1’e göre durumun öğrenilmesi üzerine “re’sen” başlatılmaktadır. Akıl hastalığı veya başka bir hastalık nedeniyle geri bırakma kararı, ATK tarafından düzenlenen ya da tam teşekküllü bir hastanenin sağlık kurulunca tanzim edilip ATK tarafından onaylanan “rapor” üzerine verilir. Üç yıldan fazla hapis cezalarında infaza başlama çağrı kâğıdı değil yakalama kararına bağlandığından, ceza tehir işlemlerinin en kısa sürede tamamlanması gerekmektedir. Buna rağmen uygulamada yalnızca kişinin tehir talebinin beklendiği, gerekli hâllerde re’sen işlem başlatılmadığı, özellikle ATK karar aşamasında olan evrakların takibinde gerekli hassasiyetin gösterilmediği gözlenmektedir.
Kurum müdürlüğü ve savcı, ister talep üzerine, ister re’sen ceza tehiri işlemi başlattığında öncelikle ATK ya da CTE’nin web sayfasında güncellenen listede yer alan tam teşekküllü Dev. H. veya Ünv. H.’leri sağlık kuruluna h/t’yi sevk etmeli, anılan yerlerden SKR aldırılmaksızın doğrudan ATK’ya başvuruda bulunmamalıdır. Sevk yazısında, h/t’nin;
— İK m. 16/2 kapsamında değerlendirilip değerlendirilmediği,
— İK m. 16/2 kapsamında değerlendirilip değerlendirilmediği,
— İK m. 16/6 kapsamında değerlendirilip değerlendirilmediği,
— İnfazına hastanede yatarak mı infaz kurumu şartlarında mı devam edilmesi gerektiği, infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettirip ettiremeyeceği,
— Cezasının infazının geriye bırakılıp bırakılamayacağı, bırakılacaksa ne kadar süreyle bırakılacağı,
— AY m. 104/2-b’de belirtilen “sürekli hastalık, sakatlık ve kocama hali” kapsamında değerlendirilip değerlendirilmediği,
— İK m. 105/A-3.b kapsamında ağır hastalık, engellilik ve kocama hali olup olmadığı, anılan kanun maddesinden faydalanıp faydalanamayacağı,
— Hastalığı nedeniyle R tipi kap veya açık kurumlarda kalmasının gerekip gerekmediği,
Hususlarına yer verilmesi zorunlu gerekçeli rapor talep edilmesi, gerekçeli rapor ile rapora dayanak belgelerin de istenmesi şarttır. İK m. 16’da aranan yukarıdaki unsurlardan bir veya bir kaçını içirmeyen rapora dayanılarak karar verilemez. CTE’nin 12.10.19 t. ve 167553 s., 24.2.15 t. ve 32498 s., 27.1.15 t. ve 15756 s., 1.9.14 t. ve 138180 s. ile 4.2.13 t. ve 15464 s. genel yazılarına göre;
— Tehir başvurusu alındığında aynı gün CBS tarafından işlemler başlatılmalı,
— Başta kanser hastalığı bulunanlar olmak üzere ağır ve sürekli hastalığı nedeniyle yatağa bağımlı, felçli veya bakıma muhtaç olan beden veya akıl sağlığı yerinde olmayan tüm h/t’ler hakkında ayrıca talep beklenmeksizin derhâl ceza tehir süreci başlatılmalı,
— Dev. H. veya Ünv. H.’leri sağlık kurulunun ilk kurul toplantısına tüm tıbbi tahlil, grafik, röntgen vb. yetiştirilip başvuru karar verilecek durumu getirilmeli,
— Dev. H. veya Ünv. H.’lerince SKR düzenlenmesi üzerine CBS tarafından ATK’ya sevki uygun görülen h/t’nin hapis cezasının infazının hastalık nedeniyle ertelenmesine ilişkin değerlendirmeye esas tüm sağlık dosyası (MR, tomografi, röntgen ve diğer filmler ile ultrason, tetkik ve tahlil sonuçları dâhil) onaylı örneği ATK’ya gönderilmeli,
— Ayrıca üst yazı ekinde; “SKR”, h/t’nin “onaylı nüfus cüzdanı sureti”, “vesikalık fotoğrafı”, “h/t bilgi formu”, hükümlülerde “ilam” ve “müddetname”, hükümözlülerde “hükümözü” ve tutuklularda “tevkif müzekkeresi”ne yer verilmeli,
— Mevcutlu getirilmesi istenen h/t kurum idaresi ve Jan. Bir. K’lığınca ivedilikle sevki planlanıp 48 saat içerisinde ATK’da hazır edilmeli,
— ATK kararları gecikmeksizin h/t ve ilgililere tebliğ edilmeli, tebliğ-tebellüğ belgeleri dosyasında saklanmalıdır.
Tam teşekküllü Dev. H. veya Ünv. H. tarafından verilen SKR savcıyı bağlayıcı değildir. SKR, kanunda öngörülen unsurları içermiyor veya tereddüt oluşturuyorsa, savcı, ilgili sağlık kuruluşundan ek SKR isteyebileceği (CİGM, 21 s. Genelge m. 1/c) gibi h/t’yi bir başka sağlık kuruluşuna sevk ederek yeni bir SKR aldırabilir. Aynı şekilde ATK tarafından düzenlenen ya da adı geçen H.’lerin sağlık kurullarınca düzenlenip ATK tarafından onaylanan raporlarda çelişki bulunması veya kapsamı itibariyle yeterince kanaat verecek nitelikte bulunmaması hâlinde, sebebi de belirtilmek suretiyle ATK Genel Kurulu’ndan yeni bir rapor talep edilmelidir (CİGM, 21 s. Genelge m. 1/e). Savcı, tam teşekküllü Dev. H. veya Ünv. H. tarafından verilen “ceza tehiri gerektiği” tespiti içeren SKR raporuyla yetinemez. Söz konusu SKR’yi ATK’ya göndererek onaylatması şarttır. Adı geçen H.’lerin düzenlediği SRK’de “ceza tehiri gerekmediği” tespitine yer verilmesi hâlinde, yine de ATK’ya dosyanın intikal ettirilip rapor alınmasına gerek olup olmadığı hususunda tereddüt yaşanmaktadır. CİGM’nin 21 s. Genelge m. 1/d’ye göre, bu olasılıkta SKR yeterli görülecek olursa infazın ertelenmesi talebinin reddine karar verilmelidir. Bizim de katıldığımız CTE’nin 24.2.15 t. ve 32498 s. genel yazısına göre, Dev. H. veya Ünv. H.’leri SKR’lerinde cezasının tehirine gerek görülmeyen h/t’lerin (SK’ye itiraz gibi istisnai durumlar dışında) ayrıca ATK’ya gönderilmesi gerekmemektedir.
Hapis cezasının infazının hastalık nedeniyle ertelenmesi işlemleri kapsamında, ATK raporu düzenlenmesi sürecinde, ağır hastalığı veya hayati tehlike durumu söz konusu olan h/t’lerin de zaman zaman “mevcutlu” olarak ATK’ya gönderildikleri görülmektedir. Bu uygulama, kimi zaman h/t’lerin henüz rapor ikmal edilmeden yaşamlarını yitirmeleriyle sonuçlanmaktadır. Oysa ağır hastalığı veya hayati tehlike durumu söz konusu olan h/t’ler için, 172 s. Genelge 3. Kısım 1. Bölüm m. D/1.2’de “Diğer Sevk ve Rapor İşlemleri” başlığı altında yer alan “ATK’ya gönderilerek rapor aldırılması gereken ancak, sağlığının yolculuğa elverişli olmadığı doktor raporu ile belirlenen, bu nedenle sevki yapılamayan h/t’lerin, CBS’lerce sağlık kurulu raporu beklenmeksizin, mevcut durumunu bildirir sağlık raporuyla ATK işlemleri başlatılacak ve derhal CTE’ye bilgi verilecektir.” düzenlemesi uyarınca sağlık dosyası üzerinden de ATK tarafından karar verilebilmektedir. Bunun yanında ceza tehiri sürecinde bazı infaz kurumlarınca Covid-19 izninde olan h/t’lerin ATK’ya mevcutlu olarak gönderilmeyeceği belirtilerek, ceza tehirine esas ATK raporunun sağlık dosyası evrakları üzerinden verilmesinin talep edildiğine de rastlanılmaktadır. Bu sorunları gidermek amacına yönelik CTE’nin 22.12.21 t. ve 132675 s. yazısında; yoğun bakımda bulunan veya hayati tehlikesi olan h/t’lerin bu durumlarının “doktor raporları” ile tespit edilmesi halinde, ilgili rapor ATK’ya gönderilerek gerekli değerlendirmenin evrak üzerinden yapılmasının talep edilmesi ve ATK’nın nihai kararına göre sürecin takip edilmesi istenmiş, ayrıca h/t’lerin Covid-19 izninde olmalarının ATK’ya mevcutlu olarak gönderilmelerinin istisnası olarak düzenlenmediği belirtilmiştir. Yaşamsal tehlikeye muhakkak gözüyle bakılan hâllerde SKR yerine gerekirse tek hekim tarafından düzenlenecek yaşamsal durumun varlığına işaret eden raporla yetinilerek ATK’dan nihai rapor talep edilmesine ilişkin bu uygulama oldukça isabetlidir. Bunun yanı sıra bir yasa değişikliği yapılarak Ünv. H.’lerine de bu konuda karar verebilme yetkisi tanınması gerektiği düşüncesindeyiz.
CTE’nin 30.4.18 t. ve 59929 s. genel yazısında, infaz kurumlarında bulunan h/t’lerden bulaşıcı hastalığı (hepatit B, hepatit C, verem, AIDS gibi), kronik hastalığı (çölyak, SLE, hemofili, MS vs) bulunan, uzun süreli ve sürekli (kanser, siroz vs) tedavi altında olan, yatağa bağımlı olarak yaşayan, desteksiz hiçbir şekilde hareket edemeyen (felç, uzuv kaybı vs) ve hastalığı nedeniyle hayati riski bulunanlar hakkında talepleri beklenmeksizin ve vakit kaybedilmeksizin kurumlarca re’sen ceza tehiri işlemlerinin başlatılması istenmiştir. CTE’nin 1.6.18 t. ve 77850 s. yazısında, İK m. 16/6 gereğince sağlık sorunları nedeniyle hayati riski olduğu belirtilen h/t’ler ile hüküm özlülerin ceza tehiri işlemleri başlatılmamış ise kişinin veya yakınının herhangi bir başvurusu beklenmeksizin forma işlenmek suretiyle CBS ve infaz kurumları müdürlüklerince re’sen başlatılabileceği; daha önceden ceza tehiri işlemi başlatılan ancak Dev. H. veya ATK raporu ile ceza tehiri talebi uygun görülmeyenlerin infaz kurumu tarafından sağlık durumlarının sürekli olarak takip edilmesi ve bir değişiklik olduğu takdirde yine herhangi bir talep beklenmeksizin gerekli değerlendirme yapılarak işlemlerin re’sen başlatılabileceği; ceza tehir işlemi başlatılan ve ağır, hayati riski bulunan hasta statüsünde olan h/t’lerin, rapor alınması aşamalarının dikkatle ve herhangi bir gecikmeye yol açılmaksızın takip edilmesi, gerekli durumlarda hastane ve jandarma ile irtibata geçilerek işlemlerin hızlandırılması; özellikle; hastalığı ileri evrede, sağlık durumu kötü olan, hayati riski bulunan ve işlemlerinin acil olarak tamamlanması gereken hükümlü, hüküm özlü ve tutukluların sağlık evrakları ATK’ya ulaştıktan sonra, rapor aldırma sürecinde gerekli koordinasyonun sağlanması açısından derhal Sağ. İşl. Bür. ile irtibata geçilmesi; ATK kişiyi muayeneye çağırmış ise kişinin muayene için en kısa sürede ATK’ya mevcutlu olarak gönderilmesi, h/t’nin hastanede yatarak tedavi görmesi ve hayati riski bulunması halinde şayet sağlık durumu yolculuğa elverişli değil ise bu durumun doktor raporu ile tespit edilerek ATK’ye bildirilmesi, ATK kararlarının gecikmeksizin h/t ve ilgili diğer kişilere tebliğ edilmesi, tebliğ-tebellüğ belgelerinin dosyalarında saklanması; h/t’nin infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyeceği yönünde rapor tanzim edilmesi halinde işlemlerin titizlikle yürütülerek toplum güvenliği bakımından değerlendirilmesi, infazın ertelenmesinin uygun görülmesi durumunda gereğinin ivedilikle yerine getirilmesi, ayrıca ceza tehiri işlemleri başlatılan her h/t’nin bildiriminin derhal yapılması, bildirimlerin yapılması için işlemlerin sonuçlandırılmasının beklenmemesi istenmiştir.
CTE’nin 8.4.11 t. ve 44167 s. genel yazısında, infaz kurumlarında bulunan ve cezası affedilebilecek derecede sürekli hastalık, sakatlık ve kocama halinde bulunanlar veya hastalığa maruz kalanlar ya da sürekli bir kişinin bakımı ile yaşantısını sürdürebilenlerin tespit edilerek SKR aldırılması ve SKR doğrultusunda gerekli görülenlere ise ATK’dan rapor aldırılarak bu hükümlüler hakkında gerekli ceza tehiri veya af işlemlerinin başlatılması; sağlık raporu ile hastane ortamında, yatarak tedavisi gerekli görülen ancak ilgili hastane tarafından mahkûm koğuşunda yer olmadığı gerekçesiyle infaz kurumuna iade edilmek istenen h/t’lerin hastane mahkûm koğuşlarında kalmalarının sağlanması için girişimlerde bulunulması, aksi takdirde hasta h/t’nin yatışının gerekli olduğuna dair raporlarıyla birlikte CTE’ye bilgi verilmesi; mahkûm koğuşu bulunmayan veya yetersiz olan hastaneler hakkında ilgili il sağlık müd.’leri ile irtibata geçilerek gerekli düzenlemelerin yapılmasına yönelik işlemlerin başlatılması; sürekli hastalık, sakatlık veya kocama hali nedeniyle bir başkasının bakımına muhtaç olan h/t’lerin ayrı bir bölümde yakınlarının refakatinde bakımlarının yapılmasına imkân verilmesi, yakını bulunmayan h/t’lerin hijyenlerinin sağlanmasında kurumun iç hizmetlerinde çalıştırılan hükümlülerden yararlanılabileceği gibi bakımları için gerekli olması halinde hizmet satın alınmasına yönelik olarak CTE ile irtibata geçilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Kısa sürede ölüm tespitine konu edilen h/t’ler dışarıdaki hastane ünitelerine transfer edilmelidir. Bu tür bir transferi beklemekte olan hastalar, infaz kurumu sağlık ünitesinde bulundukları süre içerisinde hastalıklarının bu son safhalarında en uygun hemşirelik bakımından yararlandırılmalıdır. Böyle durumlarda hastanın dışarıda bir misafirhanede veya bir hastanede periyodik olarak gerekli bakıma alınabilmesini sağlayacak düzenleme yapılmalı, tıbbi nedenlerle af edilme veya erken tahliye edilebilme imkânları gözden geçirilmelidir [R (98) 7 s. TK m. 51]. Ağır ve sürekli hastalığı nedeniyle ceza tehiri işlemleri hükümlüler için ilgili CBS, hükümözlü ve tutuklular için ilgili mahkemelerince takip edilmektedir. CTE’nin 22.7.14 t. ve 120320 s. yazısına göre, ceza tehiri işlemleri; h/t’nin hastalığı nedeniyle cezasının ertelenmesini talep etmesi hâlinde, infaz kurumu müd.’nün h/t’nin hastalığı nedeniyle re’sen, ceza tehiri işlemlerine yönelik ATK işlemleri tamamlanarak, tehiri uygun görülmeyenlerin sağlık durumları sürekli takip edilerek aradan geçen zaman içerisinde hastalığının ilerlemesi ve sağlık durumunun bozulması hâlinde re’sen harekete geçilerek yeniden başlatılmaktadır. Ceza tehiri kapsamında başlatılan işlemlerin hastane sürecinde ve sonrasında titizlikle takip edilmesi ve SKR işlemlerinin ivedilikle tamamlanması önem arz etmektedir. Bilindiği üzere, UYAP Ceza Tehiri Ekranları oluşturulmuş, UYAP “Tabiplik Memuru” rolünde “Ceza Tehiri Takip İşlemleri” adı altında hem veri giriş ekranları hem de raporlama ekranları aktif olarak kullanılır hâle gelmiştir. CTE’nin 11.4.18 t. ve 52171 s., 17.4.18 t. ve 54897 s. ile 24.2.15 t. ve 32498 s. genel yazılarında da işaret edildiği üzere;
— İnfaz kurumlarında ceza tehir işlemleri başlatılan, devam eden ve sonuçlanan her h/t’ye ilişkin tüm veriler güncel olarak UYAP üzerinden yapılmalı,
— H/t’nin hastane işlemleri devam ederken veya hastaneden ret aldıktan sonra da CBS takdirinde ATK’ya gönderilebilmesi karşısında, “Hastane İşlem Sonucu” sekmesinde hangi seçenek seçilirse seçilsin “ATK İşlemleri” sekmeleri aktif olarak kalmalı ve girişleri yapılabilmeli,
— Kurumdan çeşitli nedenlerle (nakil, tahliye, DS’ye ayrılma ve ölüm gibi) ayrılan h/t ile ilgili olarak “Hastane İşlem Sonucu” seçeneklerine “Hastanede Yatırılarak İşlemleri Devam Ediyor” sekmesinin eklenmesi,
— Ceza tehiri işlemleri devam ederken ölüm, tahliye, DS’ye ayrılma ve nakil gibi nedenlerle kurumdan ayrılan h/t’lerle ilgili “Dosya Kapanma Nedeni” sekmesi her koşulda aktif olmalı, raporlama alındığında dosyası kapanan h/t’nin ceza tehirinin hangi aşamasında hangi nedenle dosyasının kapandığı bilgisine ulaşılmalı,
— Ağır ve sürekli hastalığı bulunan h/t’lerin sağlık durumlarının “düzenli takip” edilerek her türlü değişiklik (vefat, tahliye, başka kuruma nakil, ceza tehiri vs.) aynı gün yazılı olarak CTE Sağ. İşl. Şub’ne gönderilmeli, ayrıca vefat ve tahliyeler ivedi olarak telefonla da bildirilmelidir.
CTE’nin 26.11.20 t. ve 135254 s., 22.2.20 t. ve 33109 s. ile 30.5.18 t. ve 76425 s. “Ceza Tehiri Bildirimlerinin UYAP Ekranları Üzerinden Yapılması” konulu genel yazılarında; infaz kurumları tarafından CBS’ler aracılığıyla CTE’ye gönderilen ve manuel olarak tabloya eklenen ceza tehiri aşamalarına dair tüm evrak ve tablo (excell) ile yapılan bildirimlerden vazgeçildiği belirtilmiş, UYAP ekranlarında kurum müd. tarafından “Tabiplik Memuru” yetkisi ile görevlendirilmiş olan ve revirde çalışan personel veya personellerin (İKM, sağlık memuru, katip vs.) h/t’lerin hastalık nedeniyle ceza tehiri işlemlerine dair anlık olarak UYAP “Ceza Tehiri Ekranları”na veri girişi yapması, SKR işlemleri tamamlanan ve ceza tehiri hastaneden ret olan veya ATK’ya sevk edildikten sonra ATK tarafından onay veya ret kararı verilen her bir SKR’nin mutlak suretle ilgili CBS’ye veya mahkemesine gönderilerek karar alınması, infaz kurumlarında bulunan tüm h/t’lerin İK m. 16 kapsamında ceza tehiri işlemlerine yönelik her bir aşamaya dair bilgilerin 172 s. Genelge 3. Kısım “Ceza Tehiri İşlemleri” başlıklı Bölüm m. 6’da belirtilen hususlar doğrultusunda CBS’ler aracılığıyla CTE Sağ. İşl. Bür.’na bildirilmesi, hali hazırda; infaz kurumlarında bulunan veya ceza tehiri işlemi başlatıldıktan sonra herhangi bir sebeple infaz kurumlarından ayrılmış olan tüm h/t’lere ilişkin veri girişlerinin eksiksiz olarak yapılması, girişi yapılan tüm verilerin sürekli olarak bu ekran üzerinden takip edilmesi, eksik veri girişlerinin güncellenerek söz konusu UYAP’ın aktif olarak güncel tutulması istenmiştir.
Dev. H. ve Ünv. H. SKR’sinde cezanın tehiri gerektiği belirtilmiş olsa dahi, salt buna dayanılarak erteleme kararı verilemez. Ziya bu SKR’nin ATK tarafından onaylanması kurucu unsurdur. ATK tarafından düzenlenen veya onaylanan rapor üzerine cezanın tehiri kararı verilerek hükümlünün derhal tahliyesine cihetine gidilmelidir. Tehir kararı esnasında hükümlünün infaz kurumunda mı bulunduğu yoksa hastanede tedavi altında mı olduğunun önemi yoktur. Erteleme kararı 3 nüsha olarak yazılır. Bu nüsha infaz dosyasına konulur, diğer nüsha ilgili karar kartonunda saklanır, son nüsha ile hükümlüye tebliğ edilir. Hükümlü hakkındaki ceza tehiri CTE’ye bildirilir.
Kimi hükümlülerin bazen araya bir aylık fasıla dahi girmeden sıklıkla hastaneye sevk ve ceza tehiri talebinde bulunduklarına rastlanılmaktadır. Düzenlenen rapora dayanılarak ilk talebi reddedilen hükümlünün bir daha ne zaman talepte bulunulabileceğine yanıt veren mevzuat hükmü bulunmamaktadır. Bir görüşe göre, raporda belirtilen bir sonraki muayene tarihi, tarih belirtilmemişse ilk rapordan sonra 6 ay geçmemiş hükümlünün talebi reddedilmelidir. Bizim de katıldığımız diğer görüşe göre ise, hükümlünün kontrolünün gerekip gerekmediği, talep üzerine bir daha ne zaman kontrol edilmesi gerektiğine ilişkin bir değerlendirmenin raporda yer alması savcı tarafından istenmeli, rapordaki saptamaya göre hareket edilmelidir (Yıldırım, ’17, 74).
- R Tipi İnfaz Kurumları Yönünden
Ülkemizdeki infaz kurumlarından Bakanlık emirleri gereği “Ağır Hasta ve Bakıma Muhtaç” olduğu SKR ile tespit edilen h/t’lerin infazı Metris ve Menemen R Tipi Kap. Kurumlarda yerine getirilmektedir. Bu h/t’ler hakkında düzenlenen SRK’lere istinaden, tamamı hakkında İK m. 16/6 gereğince ATK işlemi başlatılmakta, geldiği kurumda başlatılmışsa burada işlemlere devam edilmektedir. Ancak R tipi kurumlara gelen h/t’lerin yeni başlatılacak olan veya devam eden ceza tehir işlemlerine esas olmak üzere, sağlık dosyasında gönderilen tıbbi belgeler ve raporlarında eksiklikler nedeniyle ATK işlemleri uzamaktadır. CTE’nin 10.3.16 t. ve 30807 s. yazısında da işaret edildiği üzere, ceza tehiri işlemlerinde sürecin hızlandırılması açısından;
- SKR’lerde teknik olarak mümkünse kişinin ayrıntılı fizik muayene bulguları, tetkik sonuçlarının, tanımın ve kararın ayrıntılı olarak kaydedilmesi,
- Yaptırılan tüm tetkikler ve FM kayıtlarının bulunduğu sağlık dosyasının gönderilmesi,
- Kanserli hastalarda kişinin opere olup olmadığı, hastalığın evresi, patolojisi, aktif olarak kemoterapi ve radyoterapi alıp almadığının belirtilmesi, kemoterapi alıyor ise planlanan programının belirtilmesi,
- Tehir verilmiş kanser hastalarında, tehir süresi bitiminde aldığı tedaviye yanıtı tedaviye yanıt değerlendirilmesi sonrası başka bir tedavi planlanıp planlanmadığı, kontrollerde izlemine devam edilecekse izlem programının ayrıntısının bildirilmesi, izlemde bir kanserli hasta ise takipte olduğu Onkoloji Kliniğinin nüks ve metastazı olup olmadığı, hastalığın remisyonda olup olmadığının açıkça belirtildiği raporun düzenlenmesi,
- Tehir verilmiş kanser hastalığı dışındaki hastalarda da tehir süresi bitiminde, hastalığın son durumu, yapılan tedaviye cevabı, kişinin ayrıntılı FM bulguları, tetkik sonuçları, tanı ve kararın ayrıntılı olarak kaydedilmesi,
- Kişi hastanede halen yatıyor ise SKR’nin yanında ayrıntılı epikrizi, günlük gözlem takipleri, muayene bulguları ve tetkik sonuçlarını içeren sağlık dosyasının bir örneğinin de gönderilmesi,
- Kurul muayenesine gönderilmesi tıbbi açıdan sakıncalı ise bu durumun ayrıntılı olarak belirtilmesi, ayrıntılı FM bulguları, tetkik sonuçları ile tanının kayıtlı olduğu SKR ve sağlık dosyasının gönderilmesi,
- Kişinin tüm tıbbi belgelerinin UYAP ortamından gönderilmesi, gerekmektedir.
- Karar Mercii
Hastalık nedeniyle hapis cezasının infazının ertelenmesi işlemlerini başlatarak sürdürecek ve erteleme kararını verecek merci, infazın yapıldığı yer CBS’dir (İK m. 16/3; CİGM, 21 s. Genelge m. 1).
- Kararın Tebliği
Erteleme kararından bir suret, hükümlünün tabi olacağı yükümlülükler belirtilmek suretiyle kendisine ve yasal temsilcisine tebliğ edilir (İK m. 16/3; İY m. 42/3).
- Kararın Takibi
a) Hükümlünün Sağlık Durumunun İncelenmesi
Hükümlünün sağlık durumu CBS tarafından belirli aralıklarla yasal düzenlemede yazılı usule uygun olarak incelettirilir. Bunu, geri bırakma kararını veren CBS ya da onun talebi üzerine hükümlünün bulunduğu yahut tedavisinin yapıldığı yer CBS yapar. İncelettirme aralıkları ise sağlık raporunda belirtilen sürelere göre belirlenir; böyle bir süre belirtilmemişse 1’er yıllık dönemlerle yapılır. Bu inceleme sonuçları geri bırakma kararının verildiği CBS tarafından değerlendirilir ve geri bırakmanın sürüp sürmeyeceğine karar verilir (İK m. 16/3; İY m. 42/3; CİGM, 21 s. Genelge m. 1/h). Daha önceden işlemleri tamamlanan ancak cezalarının tehiri uygun görülmeyenlerin durumları sürekli gözlemlenmekte, hastalığının ilerlemesi ve sağlık durumunun bozulması durumunda da re’sen harekete geçilerek tehir işlemleri başlatılmaktadır.
b) Hükümlünün İzlenmesi ve Yükümlülüklere Aykırılık
İK m. 16/2 ve 6 gereğince akıl hastalığına yakalanan veya diğer bir hastalığa tutulup da hapis cezasının infazı hükümlünün hayatı için kesin bir tehlike teşkil eden veya maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen ve toplum güvenliği bakımından ağır ve somut tehlike oluşturmayacağı değerlendirilen hükümlünün cezası iyileşinceye kadar geri bırakılır. Geri bırakma kararını veren CBS’nin istemi üzerine, mahkûmun izlenmesine yönelik tedbirler, bildirimin yapıldığı yerde bulunan kolluk makam ve memurlarınca yerine getirilir (İK m. 16/3). Hükümlünün erteleme süresi içerisinde bulunacağı yer, kendisi veya yasal temsilcisi tarafından ilgili CBS’ye bildirilir (İK m. 16/3). Hükümlünün yükümlülüklerine aykırı hareket etmesi halinde kararı veren CBS tarafından erteleme kararı kaldırılır (İK m. 16/3; İY m. 42/3). Bu itibarla, cezanın infazının ertelenmesine karar verilmesiyle birlikte bu kararda, hükümlünün tâbi olacağı yükümlülükler de tespit edilerek hükümlüye ya da yasal temsilcisine tebliğ edilmeli, geri bırakma süresi içinde hükümlünün bulunacağı yerin açık adresi ve telefon numaraları ayrıntılı şekilde bildirilmeli, bulunduğu yerin değişmesi durumunda da bu değişikliğin zaman geçirilmeksizin bildirilmesi istenmeli, ayrıca bu yükümlülüklere aykırı hareket edilmesi durumunda da geri bırakma kararının kaldırılacağı açıkça belirtilmelidir (CİGM, 21 s. Genelge m. 1/f).
- Kanun Yolları
İK m. 16/3 ve m. 98/2 hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, hükümlünün hakkındaki cezanın infazının ertelenmesi talebinin reddi kararına “itiraza” bakmakla, infaz hâkimliği değil, hükmü veren esas mahkemesi görevlidir (Yrg. 5. CD, 9.11.17, 17/5960, 17/4884; Yrg. 10. CD, 24.5.10, 10/7672, 10/12044). CBS’nin verdiği cezanın infazının ertelenmesi kararının kaldırılması kararına karşı ise, İK m. 16/3 ve İY m. 42/3’e dayanılarak infaz hâkimliği nezdinde “itiraz” yoluna gidilebilir. Zira İK m. 16/3 hükmü, CBS tarafından cezanın infazının hastalık nedeni ile ertelenmesine karar verilmesinden sonraki işlemlere ilişkin olup, cezanın infazının ertelenmesi isteğinin reddi durumunda uygulanması olanaklı değildir.
AYM, başvuru yollarını tüketilmeden yapılan bireysel başvuruları kabul edilemez bulmaktadır. AYM, ’93 yılından beri bulunduğu infaz kurumunda akciğer kanserine yakalanan terör suçlusu hükümlünün talebi üzerine D. Eğ. ve Araş. H.’nden alınan SKR’de infaz kurumu koşullarında tedavisinin mümkün olmadığı belirtilmesine rağmen ATK tarafından verilen raporla bunun mümkün olmadığının saptanması üzerine infazın ertelenmesine ilişkin taleplerinin D. CBS tarafından değerlendirilmesini beklemeden ve verilecek karara karşı varsa itiraz yoluna başvurmadan doğrudan bireysel başvuruda bulunması şeklinde gerçekleşen olayda, D. CBS tarafından raporlar arasındaki çelişkilerin değerlendirilip yeterince kanaat verici olmadığı kabul edilen raporları ATK Genel Kurulu’na gönderilip gönderilmemesi tartışılmak suretiyle karara bağlandıktan ve varsa buna ilişkin itiraz yolları tüketildikten sonra bireysel başvuruda bulunması gerektiğini belirtmiştir (AYM, Halil Güneş, 14/3594, 30.12.14).
AİHM, infaz kurumunda tutuklu olan başvurucunun % 60 oranında engeli bulunduğunu ve kapalı alanlarda tutulamayacağı tespiti içeren önceki tarihli sağlık raporları olduğunu beyan etmesine rağmen, cezasının infazını erteletmek amacıyla CBS’ye başvurmadığını, kurum doktoruna muayene olmadığını ve kanunda belirtildiği şekilde rapor almadığını belirterek iç hukuk yolları tüketilmediği için şikâyeti kabul edilemez bulmuştur (AİHM, Hüseyin Aslan v. Türkiye, 6375/11, 19.11.13).
- Tedavi Giderleri
İK m. 16 ve İY m. 42’ye istinaden ceza tehiri işlemleri için hastaneye sevk edilen h/t’lerin, her türlü sevk ve sağlık kurulu rapor giderleri için infaz kurumları tarafından herhangi bir ücret alınmaz (172 s. Genelge 2. Kısım 1. Bölüm m. F/2).
- Ertelemede Mahsup
Hükümlünün akıl hastalığı nedeniyle sağlık kurumunda geçirdiği süreler infaz kurumunda geçirilmiş (infazdan) sayılır (İK m. 16/1; İY m. 42/1). Buna karşılık İK m. 16/2-4-6 kapsamına giren hastalık hâllerinde tehir, sadece infazın geçici süreyle durdurulması sonucu doğurur, erteleme süresi infaz edilen cezadan mahsup edilmez. Cezanın infazının ertelenmesi işlemleri kapsamında hükümlünün hastanede geçirdiği süre ise, cezasından indirilir. Hükümlü ertelemeden istifade etmek için hastalığına kasten neden olmuşsa, bu indirimden yararlanamaz.
Ç. Cezanın İnfazının ErteleNmeSİNe Yönelik Hak İhlalleri
İnfaz kurumunda tutulan h/t’nin içinde bulunduğu koşulların insan onuruna yakışır şekilde olması gerekir. İnfazın yerine getiriliş şekli ve infaz evresinde hükümlülere yönelik davranışlar; hükümlüleri, özgürlükten koksun kalmanın doğal sonucu olan ve kaçınılmaz gözüken üzüntü düzeyinden daha fazla sıkıntıya sokmamalıdır. Hasta bir hükümlünün uygun olmayan fiziki ve tıbbi koşullarda tutulması ağırlıklı olarak AİHS m. 3 ve AY m. 17/3’de düzenlenen kötü muamele kapsamında değerlendirilmektedir.
AİHM, sağlık gerekçesiyle h/t’nin cezasının infazına ara verilmesi ya da infazın geri bırakılması konusunda Devletlere bir genel zorunluluk getirmemektedir. Ancak h/t’nin sağlık hakkı hususunda devletlerin pozitif yükümlülükleri bulunmaktadır (AİHM, Xiros v. Yunanistan, 1033/07, 9.9.10; A.B. v. Rusya, 13448/07, 14.10.11). Bunu göre, ortaya çıkan fiziksel ya da ruhsal rahatsızlıklardan kaynaklanan acının yetkililerin sorumlu tutulabileceği tutukluluk koşullarından dolayı artması ya da artma riski bulunması hâlinde bu durum AİHS m. 3 kapsamına girebilir (Ürfi Çetinkaya v. Türkiye, 19866/04, 23.07.13). AİHM, sağlık durumunun endişeye sebep olduğu durumlarda başvurucunun alıkonulmasına devam edilmesinin sağlık durumu açısından uygun olup olmadığının değerlendirilmesinde özellikle h/t’nin tutulma koşulları, kendisine sağlanan bakımın kalitesi ve sağlık durumu itibariyle tutulmasına devam edilmesinin gerekip gerekmediği şeklindeki üç kriterin dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir (Zarzycki v. Polonya, 15351/03, 12.3.13; Gülay Çetin v. Türkiye, 44084/10, 5.3.13; Bamouhammad v. Belçika, 47687/13, 17.11.15). AİHM, terör örgütüne üye olmak suçundan 12 yıl 6 ay hapis cezasına hükümlü olup WK-S hastalığı bulunan başvurucunun talebi üzerine B. CBS tarafından AKT’nın olumlu görüş içeren raporuna istinaden cezasının infazının ertelenmesine karar verilmesi, akabinde CB affından yararlanmak için talepte bulunması üzerine de sevk edildiği ATK tarafından bu kez sağlık durumunun artık cezasının ertelenmesini gerektirmediği ve CB affına lüzum olmadığı yönünde rapor düzenlenmesi nedeniyle hakkında yakalama çıkarılması ve bunu öğrenen hükümlünün firar etmesi şeklinde gelişen olayda, hükümlünün değişiklik göstermeyen ve infaz kurumu yaşamına uygun olmayan sağlık durumu göz ardı edilerek yeniden hapsedilmesinin ihlale yol açacağını vurgulamıştır (Gürbüz v. Türkiye, 26050/4, 10.11.05). AİHM’e göre, tutuklunun infaz kurumunda bulunduğu süreçte gerekli sağlık hizmetlerine ulaşabilmişse, tahliye edilmeksizin kurumda yaşamını yitirmesi olayında yaşam hakkının ihlal edildiği sonucuna varılamaz (AİHM, Yılmaz v. Türkiye, 1792/12, 5.3.19).
AYM’nin Murat Karabulut (13/2754, 18.2.16) kararına konu olayda, hükümlünün infaz kurumuna girdiği ve özel af talebinin kurum idaresine ve ATK’ya iletildiği anda uzman sağlık kuruluşlarınca tanısı konulmuş, tedavisine devam edilirken kısa süre içerisinde hayatını tehlike altına sokabilecek akciğer kanseri olduğu tespit edilmiştir. Mah, hükümlünün 74 yaşında olmasının bu sürecin hızlı bir şekilde yürütülmesinin önemini daha da artırdığını, ölümcül bir hastalığa yakalanmasına ve sağlık durumu ölümünden önce infaz kurumu koşullarına uygun olmaktan çıkmasına rağmen ailesinden ayrı olarak infaz kurumunda tutulduğunu, ceza tehiri işlemlerinin başlatıldığı tarihten hükümlünün vefat ettiği tarihe kadar geçen yaklaşık 7 aylık süreçte işlemlerin tamamlanamadığını belirterek ihlale hükmetmiştir. AYM, Temur Eskibağ ve Mehmet Rıza Eskibağ (14/5098, 20.12.17) kararında da, ATK’daki bürokratik işlemlerin doğru ve zamanında yürütülmemesi sebebiyle hastalığının son döneminde yemek dahi yiyemez bir duruma düşen hükümlünün cezasının infazının ertelenmesine ilişkin kararın vefat tarihinden önce verildiği gerekçesiyle ihlale hükmetmiştir. AYM Şükran İrge (7.11.19, 16/8660) kararında, E tipi kap. kurumda iki çocuğuyla kalan ve çocuğunun bakımı ile ihtiyaçlarını karşılayabilmek için CBS’den infazın ertelenmesini talep eden hükümlünün söz konusu talebinin mahpusun infaz ettiği ceza miktarı ile önceki davranışlarından bahisle tehlikeli hükümlülerden sayılması gerektiği belirtilerek reddedilmesinde, İK m. 16/4’teki düzenlemeyle belli koşullarda annenin infaz kurumunda tutulmasından beklenen kamusal yarara göre çocuğun yüksek yararına üstünlük tanınmasına rağmen talebin reddinde yeterli gerekçeye dayanılmaması, çocuğa uygun ortam sağlama ya da koşulları daha uygun bir kuruma nakil gibi tedbirlerin alınmaması nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. AYM, hayati tehlike kaydı içermeyen bir rapora dayanılarak ceza erteleme talebi reddedildiğinde, şikâyetinin somut bir olguya dayanmadığını belirterek kabul edilemez bulmaktadır (Halil Güneş, 14/648, 18.9.14).
D. Cezanın İnfazının Ertelenmesinin İstisnaları
- Ağırlaştırılmış Müebbet Hapis
Doktrinde desteklenen (Yıldırım, ’17, 74-75) ve bizim de katıldığımız bir Yrg. içtihadına göre, İK m. 25/1-(ı) hükmü, infaza ara verilme yönünden İK m. 16/1 ve TCK m. 57 hükümlerine getirilen bir istisna niteliği taşımamaktadır. Bu itibarla, akıl hastalığına yakalanan hükümlünün ağırlaştırılmış müebbet hapis (AMH) cezası İK m. 16/1 uyarınca ertelenmesine ve iyileşinceye kadar TCK m. 57’de belirtilen sağlık kurumunda koruma ve tedavi altına alınmasına karar verilebilir (Yrg. 9. CD, 12.7.06, 06/3324, 06/4240). Fakat uygulama bu içtihadın aksi istikametinde gelişmiştir.
- Disiplin ve Tazyik Hapsi
CMK m. 2/1-l’deki düzenleme karşısında “disiplin hapsi” (ör. CMK m. 60, 71, 124, 203; İİK m. 337, 339) veya “tazyik (zorlama) hapsi” cezası (ör. İİK m. 338/2, 340, 341, 343, 344) niteliği itibariyle İK m. 16’da kullanılan “hapis” cezası kavramından farklıdır (Yrg. CGK, 14.11.06, 06/16.HD-220, 06/231). Doğrudan hükmolunan adli para cezası (APC) ödenmediği için İK m. 106/3 gereğince hapis cezasına çevrilmiş ise, söz konusu hapis, bu cezanın ödenmesine yönelik tazyik hapsi niteliği taşımaktadır. Burada APC hapse çevrilmiş olmasına rağmen aslında infaz edilen APC’dir. Bazı yazarlar, disiplin hapsi, tazyik hapsi ve ödenmediği için hapsi çevrilen APC’nin İK m. 16 gereğince ertelenmesine imkân bulunmadığını ileri sürerken; bizim de katıldığımız diğerleri ise, ertelemeye engel bulunmadığı fikrindedir. Gerçekten İK m. 16’dakinin aksine İK m. 17’de cezanın infazın ertelenmesine ilişkin istisnalara yer verilmiş olmasını kanun koyucunun bilinçli bir tercihi olarak görmek gerekir. Kaldı ki ağır hasta olan hükümlünün disiplin veya tazyik hapsi cezasının kanunda açık hüküm bulunmadığı gerekçesiyle hiçbir koşulda ertelenmemesi, İK m. 2/son hükmünde işaret edilen insanlık dışı muameleye maruz kalma sonucunu doğurabilecektir. Bu aynı zamanda AİHS m. 3 hükmünün kaçınılmaz ihlaline sebebiyet verebilecektir. Nitekim HSK’nın 23.1.14 t. ve 3073 s. görüşü ile Mersin CBS’ye gönderilen CİGM’nin 12.1.16 t. ve 1828 s. görüşünde, İK m. 16’da yer alan erteleme nedenlerinin ağırlığı ve hükümlü hakkında doğuracağı olumsuz neticeler dikkate alındığında, disiplin ve tazyik hapislerinin (ör. 2004 s. İcra ve İflas Kanunu uyarınca verilen) İK m. 16 uyarınca hastalık ve gebelik sebebiyle ertelenebileceği; mülga 1111 s. K. m. 39 (bunun karşılığını oluşturan ve 26.6.19 günü yürürlüğe giren 7179 s. K. m. 36) gereğince tazyik hapislerinin infazının terhis sonrasına bırakılabileceği belirtilmiştir. Keza Bandırma CBS’ye gönderilen CTE’nin 11.12.17 t. ve 80770 s. görüşünde, İK m. 106/9’da öngörülen erteleme yasağının İK m. 17’de düzenlenen hükümlünün istemiyle cezanın ertelenmesine münhasır olduğu, APC’den çevrili hapis cezasının infaz kurumunda infaz edilen veya edilecek hükümlünün maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyeceği ve toplum güvenliği bakımından ağır ve somut tehlike oluşturmayacağının değerlendirilmesi halinde, bu cezasının İK m. 16’da belirtilen usule göre iyileşinceye kadar geri bırakılabileceği, yaşı veya geçirdiği hastalık nedeniyle kamuya yararlı işte çalışamayan hükümlünün mahkum olduğu APC’den çevrili hapis cezasının, şartlarını taşıması halinde İK m. 110 uyarınca hükümlünün konutunda infazına karar verilebileceği belirtilmiştir.
7242 s. K. m. 47 ile İK m. 106/9’da yapılan değişiklikle; APC’den çevrilen hapis cezasının ertelenemeyeceğine dair hükme bir istisna getirilerek, hapis cezasının infazının hastalık sebebiyle ertelenmesini düzenleyen İK m. 16 kapsamına giren hâller saklı tutulmuş, hükümlünün bu koşulları taşıması durumunda APC’den çevrilen hapis cezasının da ertelenebileceği düzenlenmiştir.
II.- Tutuklu Hakkında İnfazın Ertelenmesi
İK m. 116/1’de hükümlüler hakkında hapis cezasının infazının hastalık nedeniyle ertelenmesine ilişkin İK m. 16’daki düzenlemenin tutukluluk haliyle uzlaştığı oranda tutuklular hakkında da uygulanması öngörülmüştür (Centel, ’11, 76). Ne var ki, birkaç istisna bir yana bırakılacak olursa, uygulamada tutuklular hakkında İK m. 16 hükmünün hemen hiç işletilmediği göze çarpmaktaydı. Bu istisnalardan biri, DDKP/C örgütüne üyelikten tutuklu Aytaş Ünsal hakkında verilen karardır. Söz konusu kararda Yrg, tutuklunun kendi iradesiyle (kusuruyla) gittiği açlık grevinin sonucu olarak infaz kurumunda veya hastanenin mahkûmlar için ayrılan mahsus yerinde kalması hayati risk oluşturacak şekilde hastalığa tutulduğunu gerekçe göstererek İK m. 116/1 del. m. 16/2 uyarınca iyileşinceye kadar infazının durdurulmasına, iyileştiğinde cezanın infazının sağlanması bakımından CMK m. 109/3-a gereğince yurtdışına çıkmamak adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar vermiştir (Yrg. 16. CD, 3.9.20, 20/1499, 20/3679). Farklı uygulamaların önüne geçmek amacıyla İK m. 16 hükmünün aynı durumdaki tutuklular için de uygulanmasına olanak sağlayacak yasal değişikliğe olan ihtiyaç yıllardır dile getirilmektedir. Nitekim AİHM’in Gülay Çetin v. Türkiye (5.3.13, 44084/10) kararında da eleştiri konusu yapılan bu hususta CMK’nın tutukluluğu düzenleyen hükümlerine veya İK m. 16’ya ek bir düzenleme getirilmesi önerilmiştir. Söz konusu tereddüdün giderilmesi amacıyla 7242 s. K. m. 15 ile CMK m. 109’un mülga 4. fıkrası yeniden düzenlenerek, maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle CİK koşullarında hayatını yalnız idame ettiremediği İK m. 16/3 uyarınca tespit edilen şüpheli ile gebe olan veya doğurduğu tarihten itibaren 6 ay geçmemiş bulunan kadın şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar verilebileceği hükmü getirilmiştir. Yapılan değişiklik karşısında CMK m. 100, 101 ve 109’da öngörülen koşulların varlığı halinde, Kanunda gösterilen nedenlere bağlı olmaksızın tutuklamanın kaldırılarak yerine adli kontrol tedbirine karar verilebileceğini kabul etmek gerekir. CMK m. 110/3’deki düzenleme karşısında, bu değişikliğin hem şüpheli, hem de sanık hakkında uygulanacağında tereddüt yoktur. Maddede takdire vurgu yapıldığına göre, anılan şartların varlığını rağmen hâkim veya mahkeme adli kontrole karar vermek zorunda değildir. İK m. 16/2’de hapis cezasının infazının, mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike teşkil etmesi halinde de, iyileşinceye kadar ertelenmesine karar verilmesi öngörülürken, CMK m.109/4’de tutuklu için sadece maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle infaz kurumunda hayatını yalnız idame ettirememe kriterine yer verilmesi kafa karıştırıcı niteliktedir. Kanaatimizce CMK m. 109/4’ü, İK m. 16/2’ye ayrıca ve ek olarak getirilen düzenleme olarak kabul etmek gerekir. Demek oluyor ki, İK m. 116/1’deki yollama nedeniyle, tutuklu hakkında İK m. 16/2’e dayanılarak tahliye kararı verilmesi evleviyetle mümkündür. Bunun için İK m. 16/3 uyarınca ATK tarafından düzenlenen ya da teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip ATK tarafından onaylanan raporla tespit edilmiş olması gerekir. Dolayısıyla tam teşekküllü hastaneye veya ATK’ya sevk edilen hasta tutuklu hakkında; infaz kurumunda kalmasının hayatı için bir tehlike teşkil edip etmediği yanında infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettirip ettiremeyeceği hususunu da içerecek biçimde sağlık raporu alınması icap eder.
Öte yandan soruşturma safhasında sulh ceza hâkimi tutuklunun, kovuşturma safhasında yargılamayı yapan mahkeme tutuklu sanığın tutuklanması yerine adli kontrole tabi tutulmasına CMK m. 104/3 uyarınca karar verebileceği gibi, dosya istinaf ve temyiz aşamasında ise BAM veya Yrg, işin esasına ilişkin inceleme yapmayı beklemeksizin bu kararı verebilir. 7242 s. K. ile yeniden düzenlenen CMK m. 109/4’te hakkında mahkûmiyet hükmü verilmiş ve bu hükümle ilgili olarak istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulmuş olması hâlinde, UYAP kayıtlarını incelemek suretiyle hükmü veren ilk derece mahkemesinin de tutuklu sanığın (hükmen tutuklu) hastalığı nedeniyle adlî kontrol kararı verebileceği hükme bağlanmıştır. Sanık hakkında tutuklama kararı ilk derece mahkemesinde yapılan yargılamada değil, istinaf yargılaması aşamasında verilmişse, ilk derece mahkemesi BAM’ın verdiği tutuklama kararını CMK m. 109/4 uyarınca kaldırıp adli kontrol uygulanmasına karar veremez. Aksine kabul, yargı mercileri hiyerarşisine aykırı neticelere sebebiyet verecektir. Şunu da ifade edelim ki, CMK m. 109/4’te yapılan düzenleme, yetki ve görev karmaşasına sebebiyet vermesi bakımından mahsurludur.
KAYNAKÇA
Akkaya, Çetin, Cezaların İnfazı ve İnfaz Hukuku, 5. Bs, Adalet Y, Ank. ’15.
Aksoy Retornaz, Eylem, Cezaevinde Sağlık Hizmetlerine Erişimde Güncel Sorunlar, TCHD, C: 12, S: 4, Ar. ’19.
Centel, Nur, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Kararları Işığında Tutuklama Hukukuna Eleştirel Yaklaşım, MÜHFHAD, C: 17, S: 1-2, Haz. ’11.
Erdoğan, Oktay, İnfaz Hukuku, 2. Bs, Adalet Y, Ank. ’16.
Kılıçoğlu, Bavver, Türkiye Cezaevlerinde Bulunan Hasta Mahpusların Durumunun Uluslararası Metinler Işığında Değerlendirilmesi, TBBD, Y: 26, S: 112, May-Haz. ’14.
Osmanoğlu, Bilal, Türk Ceza Hukukunda Akıl Hastalarının Yargılanması ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazında Akıl Hastalığı, (YYLT), GÜSBE, İst. ’19.
Özgenç, İzzet, COVID-19 Salgınının Anayasa Hukuku, İdare Hukuku, Ceza Hukuku, Vergi Hukuku ve Milletlerarası Hukuk Alanında Sebebiyet Verdiği veya Verebileceği Sorunlar ve Bunlara İlişkin Çözüm Önerileri, (in: TÜBA Covid-19 Küresel Salgını: Hukuki Değişim ve Etkileşimler Raporu), TÜBA Y, Ank. ’20.
Süslü, Güven, Ceza İnfaz Kurumlarında Hükümlülük, 1. Bs, Seçkin Y, Ank. ’16.
Ünal, Volkan/ Diğ, CGTİK Kapsamında Bakıma Muhtaçlık Süresinin ATK Açısından Değerlendirilmesi, ATD, C: 30, S: 1, Oc. ’16.
Yıldırım, Zeki, Türk Hukukunda Hapis Cezasının İnfazının Ertelenmesi, CHD, S: 34, Ağ. ’17.