PDF OLARAK OKUYUN: Akkad v. Turkey AİHM Karar İncelemesi

I. GİRİŞ

Bu yazımız ile Suriye uyruklu Muhammed Fawzi Akkad’ın Haziran 2018 tarihinde, tutuklanmasının ardından Türk makamları tarafından “gönüllü geri dönüş” adı altında Suriye’ye zorla ve hukuka aykırı olarak sınır dışı edildiğine yönelik iddiaları ile Türkiye Cumhuriyeti aleyhine yaptığı başvuru üzerine yapılan yargılama sonucu ulaşılan hukuki değerlendirmeler incelenecektir.

 

II. OLAYLAR

Başvurucu ve ailesi, Suriyede’ki iç savaştan kaçmak amacıyla Haziran 2014 tarihinde Türkiye’ye gelmiştir. 27 Kasım 2014’te Kağıthane Emniyet Müdürlüğü’nde düzenlenen sicile kayıtları yapılmış, başvurucuya “geçici koruma” statüsü ve yabancı kimlik kartı verilmiştir. 19 Haziran 2018’de, başvurucunun da arasında bulunduğu bir grup göçmen, Türkiye ile Yunanistan arasındaki sınırda bulunan yasak askeri bölge niteliğindeki bir mevkide Yunanistan’a yasa dışı yollardan girmeye çalışırken jandarma tarafından tutuklamıştır. 20 Haziran 2018’de, jandarma başvurucuyu ve diğer göçmenleri Edirne’deki il göç idaresine teslim etmiştir. Başvurucu ve diğer on iki Suriye vatandaşı, otobüsle Hatay bölge göç idaresine ve ardından Suriye sınırındaki sınır karakoluna götürülmüştür. 21 Haziran 2018’de başvurucu ve diğer on iki Suriyeli, gönüllü geri dönüş  formunu imzalamış oldukları için bulundukları sınır karakolundan Suriye’ye iade edilmiştir.

Başvurucuya yönelik sınır dışı etme kararı bulunmamaktadır. Nitekim Edirne İdare Mahkemesi, 29 Ağustos 2018 tarihli kararı ile, başvurucunun kendisiyle ilgili sınır dışı kararının iptaline yönelik talebini, böyle bir karar bulunmadığı gerekçesiyle reddetmiştir.

Başvurucu ayrıca ihtiyati tedbir talebiyle birlikte Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunmuştur. Suriye’ye zorla sınır dışı edilmesinin hayatını ve vücut bütünlüğünü tehlikeye attığını, sınır dışı edilmesine ilişkin belgeleri imzalamaya zorlandığını ve herhangi bir otorite önünde buna karşı çıkamadığını, yirmi saatlik kelepçeli otobüs yolculuğunun insanlık dışı muamele teşkil ettiğini ve hukuka aykırı olarak tutuklanmasının, Avrupa İnsan Hakları Sözleşme’nin 5. maddesinin 1, 2, 4 ve 5. fıkralarında korunan haklar da dahil olmak üzere Anayasa hükümlerini ihlal ettiğini ileri sürmüştür. 19 Temmuz 2018 tarihinde Anayasa Mahkemesi, talebin incelenmesi kapsamında, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’ne başvurucu hakkında sınır dışı kararı olup olmadığını sormuştur. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, 25 Temmuz 2018 tarihli yazı ile başvurucu hakkında herhangi bir sınır dışı kararı verilmediğini, Anayasa Mahkemesi’ne bildirmiştir. Bu bilgiler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi başvurucunun ihtiyati tedbir talebini reddetmiştir.

 

III. BAŞVURUCUNUN İDDİALARI

Başvurucu, kendisine geçici koruma verildiğini kanıtlayan belgeleri göstermek suretiyle İstanbul’a kayıtlı olduğunu ve oraya nakledilmek istediğini idare yetkililerine bildirmiş olmasına rağmen Edirne il göç idaresi yetkililerinin, grubun Şanlıurfa’da bulunan bir mülteci kampına nakledileceğini söylediklerini, ayrıca başvurucudan gönüllü dönüş formu imzalamasının talep edilmiş olduğunu ancak kendisinin imzalamayı reddettiğini ileri sürmüştür.

Edirne’den Hatay’a 20 saat süren otobüs yolculuğu sırasında, başvurucu ve diğer 12 Suriyeli, yemek ve tuvalet molaları dışında tüm yolculuk süresince çift olarak kelepçelendiğini iddia etmiştir.

Başvurucu, sınır karakolunda, içeriği kendisine açıklanmayan ve kendisine bir kopyası verilmeyen belgeleri baskı altında imzalamak zorunda kaldığını, bahsedilen belgelerin imzalanmasından önce ve imzalanması sırasında telefon etmesine izin verilmediğini, tercüman hizmetlerinden faydalandırılmadığını ve herhangi bir avukat veya herhangi bir itiraz yetkisi olan mercii ile iletişime geçemediğini belirtmiştir.

Başvurucu, sınırı geçtikten hemen sonra El-Nusra örgütünün iki silahlı militanı tarafından yakalandığını, gözlerinin bağlandığını ve bir araba yolculuğundan sonra bir binada sorguya çekildiğini, bu sırada dövüldüğünü ve hayatından endişe ettiğini iddia etmiştir. Nihayetinde, başvurucu Halep’ten ayrılmaması şartıyla serbest bırakıldığını, Halep’te bulunan bir otelde kaldığını ve hayatından endişe ederek sadece gerektiğinde dışarı çıkabildiğini ileri sürmüştür.

Başvurucunun İstanbul’daki avukatı sınır dışı edilme işleminin iptali için Edirne İdare Mahkemesi’ne başvuruda bulunmuştur. Başvurucu 15 Temmuz 2018’de, Türkiye’ye yasa dışı yollardan girmiştir. İstanbul’da kaldığı süre içerisinde avukatlarıyla görüşmüştür.

 

IV. HÜKÜMETİN SAVUNMALARI

Başvurucu, 19 Haziran 2018’de Edirne’de jandarma kuvvetleri tarafından, yasak bir bölgede, diğer göçmenlerle birlikte Yunanistan sınırını yasa dışı yollardan geçmeye çalışırken yakalanmıştır.

20 Haziran 2018 tarihinde Edirne iline bağlı jandarma kuvvetleri, başvurucuyu çeşitli tarihlerde, sınıra yakın yerlerde tutuklanan diğer Suriyelilerle birlikte Edirne İl Göç İdaresi’ne teslim etmiştir. Başvurucunun kimliğine ilişkin verdiği bilgiler doğrultusunda kayıtlarda “geçici koruma” statütüsüne ilişkin herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır. Başvurucu, sınır dışı etme prosedürü hakkında bilgilendirilmiş, daha sonra başvurucu, gönüllü olarak ülkesine dönmek istediğini açıklamıştır. Sonuç olarak, başvurucu hakkında sınır dışı veya idari gözaltı kararı alınmamıştır. Edirne’deki göç idaresi, menşe ülkeye dönüş prosedürünün bir parçası olarak onu Hatay’daki göç idaresine göndermeye karar vermiştir.

20 Haziran 2018’de başvurucu ve diğer on bir Suriye vatandaşı, Edirne bölge göç idaresinden otobüsle Hatay bölge göç idaresine götürülmüştür. Edirne’den Hatay’a yaptığı yolculuk sırasında başvurucu kelepçelenmemiş ve herhangi bir özgürlüğünden mahrum bırakılmamıştır.

21 Haziran 2018’de başvurucu, menşe ülkesine dönmek istediğini yetkililere bildirmiş ve isteğine uygun olarak gönüllü geri dönüş formunu imzalamıştır. Daha sonrasında yetkililer, yabancılar için ayrılan sicile başvurucuya ilişkin olarak, V-87 belgesi (ülkelerine gönüllü dönen yabancılar için) ve Ç-114 belgesi (yasal işlemlere tabi tutulan ve bir yıl süreyle kabul edilmeyen yabancılar için) olmak üzere iki belge kaydetmiştir. Bu kişinin menşe ülkesine dönüşü, gönüllü iade prosedüründen yararlanma isteği doğrultusunda Hatay/Cilvegözü kara sınırı üzerinden gerçekleşmiştir.

 

V. AİHM DEĞERLENDİRMELERİ

A. Mahkemeye Göre Olay Akışı

Mahkeme; hükümetin, başvurucunun Edirne’de tutuklandığı gün Suriye’ye gönüllü olarak dönmek isteğini ifade ettiğini yönündeki savunmasının başvuran tarafından yazılan ve imzalanan hiçbir belge ile doğrulanamadığını tespit etmiştir. Şöyle ki ilgili iki makam, başvuranın Edirne’de böyle bir talepte bulunduğunu ve Hatay’a naklinin bu talebe dayandığını bildiren herhangi bir iç yazışma da yapmamıştır. Dolayısıyla Mahkeme, başvuranı nakleden makamların, ilgili kişiyi izleme ve takip etme sorumluluğunu alıcı makamlara devrettiğini gösterdiği sonucuna ulaşmıştır. Ayrıca Mahkeme bu durumun, başvuranın Türkiye-Yunanistan sınırı yakınında tutuklanmasından Suriye’ye geçişine kadar yetkililerin kontrolü altında olduğunu ve yaklaşık iki günlük bu süre boyunca hareket etmekte özgür olmadığını gösterdiğine karar vermiştir. Dolayısıyla Mahkeme, başvurucunun tutuklanmasından, Suriye’ye dönüşüne kadar başvuran özgürlüğünden yoksun bırakıldığı ve hareket etme veya seyahat etme özgürlüğüne sahip olamadığı iddialarını gerçek kabul etmiştir. Ayrıca Mahkeme, başvuranın ayrıntılı açıklamaları ile dosyaya dahil ettiği ve Hükümet tarafından özel olarak itiraz konusu edilmeyen fotoğrafların ışığında, başvuranın Edirne’den Hatay/Reyhanlı’ya otobüsle nakli sırasında, diğer bekar Suriyeliler gibi yemek ve tuvalet molaları haricinde ikişer ikişer kelepçelendiğini tespit etmiştir.

Söz konusu belgeyi imzalarken Başvurana bir avukat veya mevzuatta adı geçen kuruluşlardan birinin temsilcisinin yardımı sağlanmamış ve olayın akışı sırasında tercüman yardımından yararlanıp yararlanmadığına dair de net bir bilgi bulunmamaktadır. Bu kapsamda Mahkeme, Başvuranın, Sözleşme’nin 3. maddesinin sağladığı korumadan açıkça, yani bilinçli ve aydınlatılmış olarak, feragat ettiğinin tespit edilmediği kanaatindedir.

Mahkeme, yetkililerin başvuranın kimliğini bildiği veya bilebilecek durumda olduğunu ve dolayısıyla Suriye’ye sınır dışı edilmeden önce kendisinin geçici koruma altında olduğunun farkında oldukları sonucunu çıkarmaktadır.

Mahkemeye sunulan belgeler incelendiğinde dosyadan, başvurana Suriye’ye dönmeden önce Hatay’da imzaladığı belgenin bir kopyasının verilmediği anlaşılmıştır. Ayrıca başvuranın avukatları, başvuran tarafından imzalanan belgenin Suriye’ye sınır dışı edilme emri olduğunu varsayarak olası bir sınır dışı etme kararına karşı Edirne İdare Mahkemesi’nde iptal dava açmış olmaları başvuranın, Suriye’ye dönmeden önce Hatay’da imzaladığı belgenin aslında bir gönüllü geri dönüş formu olduğunu ancak idarenin Mahkeme’ye sunduğu cevap ile öğrendiği yönündeki iddiasını doğruladığı belirtilmiştir

Mahkeme ayrıca, başvuranın Türkiye-Yunanistan sınırı yakınlarında yakalanmasının ardından Suriye’ye dönmek istemesinin hayatın olağan akışına uygun olmadığının altını çizmiştir. Mahkemenin gerekçesi ise ailesi halihazırda Almanya’da bulunun başvuranın, Halep çevresindeki savaş bölgesine ve Suriye’ye, Türkiye’de yararlandığı geçici korumadan feragat ederek geri dönmesi için herhangi bir makul sebep bulunmamasıdır.

B. Sözleşmenin 3. Maddesinin İhlal Edildiği İddiası Hakkında

Kural olarak Sözleşmeci Devletler, vatandaş olmayanların girişini, ülkede kalışını ve ülkeden çıkarılmasını kontrol etme hakkına sahiptir. Bununla birlikte, bir yabancının geri gönderilmesi halinde, varış ülkesinde 3. maddeye aykırı muameleye maruz kalma konusunda gerçek bir risk bulunduğuna ilişkin ciddi ve kanıtlanmış bir inanç bulunması durumunda Sözleşmeci Devlet’in söz konusu kişiyi o ülkeye göndermeme yükümlülüğünü bulunmaktadır. Mahkeme, yabancıların kötü muameleye maruz kalma konusunda gerçek bir risk barındıran bir ülkeye gönderilmesi yasağına ilişkin prensibin burada da geçerli olduğunu belirtmiştir. Mahkeme, ulusal makamların başvurana, 2014 yılında “geçici koruma” hakkını vermiş olduğunu hatırlatarak bunun nedeninin, o sırada başvuranın Suriye’ye geri gönderilmesi durumunda Sözleşme hükümlerine aykırı bazı riskli durumlarla karşı karşıya kalabileceklerini düşünmeleri olduğunun varsayılabileceğine karar vermiştir. Bununla birlikte Mahkeme; Resmi Suriye makamlarının, başvuranın geri gönderildiği Suriye’nin kuzey kısmını kontrol etmemesinin, başvuranın karşı karşıya kalacağı riskler üzerinde hiçbir etkisi olmadığının, o bölgenin ne Suriye hükümetinin ne de muhalefet gruplarının hakim olduğu bir savaş bölgesi olduğunun herkes tarafından bilindiğinin, Birleşmiş Milletler organları tarafından Suriyelilerin ülkelerine zorla geri gönderilmesinin tavsiye edilmediğinin altı çizilmiştir. Sayılan gerekçeler ışığında Mahkeme, Suriye’ye dönmesi halinde başvuran için 3. maddeye aykırı muameleye maruz kalması konusunda gerçek bir risk oluşturabilecek kanıtların bulunduğu kanaatine varmıştır. Ardından bu konudaki şüpheleri giderme yükümlülüğünün Hükümetin üzerine geçtiği; ancak, dava dosyasından, ulusal makamların riskleri gerektiği gibi değerlendirmediği görülmüştür. Başvurucu tarafından önceden basılmış ve imzalanmış formun “menşe ülkesindeki genel ve güvenlik durumu hakkında yetkililer tarafından ayrıntılı olarak bilgilendirildiği” ifadesini taşıdığı tespit edilmekle, bu formun, başvuranın Suriye’deki kişisel durumuna ilişkin herhangi bir detaylı ayrıntı içermediğini ve başvuranın geçici koruma altına alınmasını haklı kılan olası riskin neden artık geçerli olmadığını açıklamadığını gözlemlenmiştir. Dolayısıyla Mahkeme yetkililerin, başvurucuya Suriye’ye gönüllü dönüş için önceden basılmış bir form imzalatmış ve akıbetiyle daha fazla ilgilenmeden onu hemen o ülkeye geri göndermiş olduklarından bahisle başvuranın Suriye’ye nakledilmesinin Sözleşme’nin 3. maddesini ihlal ettiği sonucuna varılmıştır.

Başvurucu, destekleyici fotoğraflarla birlikte, Sözleşme’nin 3. maddesine dayanarak, Edirne’den Hatay’a otobüsle götürülürken ellerinin kelepçeli olduğunu ve bu şekilde otobüsle seyahat etmeye zorlanmasının insanlık dışı muamele teşkil ettiğini iddia etmiştir. Mahkeme daha öncesinde de kelepçe takılması gibi kısıtlama önlemlerinin tutuklama veya yasal gözaltı sırasında uygulandığında ve somut olayın koşullarında makul olarak gerekli görülebilecek olanın ötesinde güç kullanımına veya bir kamuya teşhire yol açmadığı takdirde normal şartlarda Sözleşme’nin 3. maddesi kapsamında bir sorun yaratmadığını belirtmiştir. Öte yandan, Mahkeme, bir kişi özgürlüğünden yoksun bırakıldığında veya daha genel olarak kolluk görevlileriyle karşı karşıya kaldığında, kişinin davranışı tarafından kesinlikle gerekli olmayan her fiziksel güç kullanımı insan onurunu sarsmakta ve Sözleşme’nin 3. maddesini ihlal etmektedir. Mahkeme, başvurucunun Edirne İl Göç İdaresi Müdürlüğü’nün usuli işleminden Suriye’ye geri gönderilmesine kadarki süre boyunca idari gözetim altında kalmasının yürürlükteki kanun hükümlerine uygun olmadığı tespitini hatırlatmakta ve başvurucuya yasal bir gözaltı vesilesiyle kelepçe takmasının dayatıldığının söylenemeyeceğini vurgulamaktadır. Mahkeme, delillere dayanarak olayların genel bir değerlendirmesini yaptıktan sonra, mevcut olayda aşağılayıcı muamele yapıldığına karar vermiştir. Bu sebeple, başvuranın 20-21 Haziran 2018 tarihlerinde Edirne’den Hatay’a nakledilirken ellerinin kelepçeli olmasının Sözleşme’nin 3. maddesi ihlal ettiği sonucuna varılmıştır.

C. Başvuranın Sınır Dışı Edilmesine İtiraz Etmesinin İmkansızlığı Nedeniyle Sözleşme’nin 3. Maddesi ile Bağlantılı Olarak 13. Maddesinin İhlal Edildiği İddiası Hakkında

Mahkeme, başvuranı kaçtığı ülkeye keyfi olarak geri gönderilmeye karşı koruyan etkili garantilerin olup olmadığını doğrulamanın önemini vurgulamıştır. Maddenin Sözleşmeci Devletlere yüklediği yükümlülüğün kapsamı, başvuru sahibinin şikayetine göre farklılık göstermektedir. Ancak her durumda, 13. Maddenin gerektirdiği etkili başvuru yolunun, hukuki düzenlemede olduğu kadar uygulamada da “etkili” olması gerekmektedir. Bir başvuru yolunun uygulamadaki erişilebilirliği, sığınmacılar veya mülteciler için mevcut hukuk yollarının etkinliğini değerlendirmede özellikle önemlidir. Bu husus, diğerlerinin yanı sıra, bir başvuru yolunun kullanılmasının, yetkililerin eylemleri veya ihmalleri tarafından haksız yere engellenmemesini de kapsamaktadır. 3. Madde söz konusu olduğunda, etkililik, ilgili kişinin hakkı itibariyle temyiz edilebilen bir başvuru yoluna sahip olması anlamına gelmektedir. 13. madde, 3. maddeye aykırı muameleye ilişkin gerçek bir riskin varlığına dayanan herhangi bir şikayetin bağımsız ve titiz bir şekilde incelenmesini gerektirmektedir. Bu genel ilkeler açıklandıktan sonra Mahkeme, başvurucunun Suriye’ye gönderilmesinde ulusal mevzuatta öngörülen sınır dışı usulüne uyulmadığı sonucuna varmıştır. Mahkeme ayrıca ulusal mevzuatın, göçmenlerin gönüllü geri dönüşü kapsamında ilgili kişiler için, idari makamların bu sistemi ilgililerin iradelerine aykırı geri göndermeleri gizlemek için kullanmalarını önlemek amacıyla, tercüman desteği ve bir sivil toplum kuruluşu temsilcisinin resmi evrakta imzasının bulunması gibi bazı önemli güvenceler öngördüğünü belirtmiştir. Somut olayda Mahkeme, başvurucunun 21 Haziran 2018 tarihinde imzaladığı gönüllü geri dönüş formunda bir tercüman imzasının bulunduğunu kaydetmektedir. Ancak form mevzuatta bahsi geçen bir sivil toplum kuruluşu temsilcisi tarafından imzalanmamıştır. Oysa idare mensubu olmayan bir kişinin başvurucunun ülkesine dönme niyetinin gerçekliğine tanık olduğunun kanıtı olan bu imza, Devlet görevlilerinin yetkilerini kötüye kullanma girişimlerine karşı şekli ve yasal bir güvence oluşturmaktadır. Mahkeme ayrıca başvurucuya belgeleleri imzaladıktan sonra bir kopyasının verilmediğini ve başvurucunun, Türk yetkililerinin izlediği usulü doğrulayan herhangi bir belge olmaksızın Suriye’ye geri gönderildiğini vurgulamıştır. Bununla birlikte Mahkeme, Türk mevzuatında öngörülen sınır dışı etme usulüne göre, hakkında böyle bir karar olan kişilerin sınır dışı edilmelerine itiraz etme olanağı olduğu ve bu itiraz yolunun süreleri hakkında bilgilendirildiğini tekrar etmektedir. Daha önce başvurucunun iradesine aykırı olarak Suriye’ye geri gönderildiğini tespit eden Mahkeme, mevcut durumda böyle bir geri dönüş için öngörülen yasal usule uyulmadığı kanaatindedir. Başvurucunun Suriye’ye gönderilmesi usulünde yasal güvencelerin uygulanmasına ilişkin değerlendirmesinde Mahkeme ayrıca, Yunanistan sınırı yakınlarında yakalamanın ardından geri gönderilmedeki aceleci tutumunu da dikkate almaktadır. Başvurucunun da ileri sürdüğü üzere göç idaresi yetkilileri kendisini yakaladıktan sonra 2 gün içinde Suriye’ye geri göndermiştir. Ki bu sürenin neredeyse yarısı Edirne biriminden Hatay birimine giderken yolda geçmiştir. Bu bağlamda,  aceleci tutumun başvurucunun Suriye’ye geri gönderilmeden önce yürütmeyi durduracak yolları kullanmasını engelleyici etkiye sahip olduğu belirtilmiştir. Bu hususlar doğrultusunda, başvurucunun Suriye’ye zorla gönderilmesine itiraz etmesine izin vermeyen Türk makamlarının, başvurucuyu Sözleşme’nin 3. maddesi ile bağlantılı olarak 13. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

 D. Sözleşmenin 5. Maddesinin İhlal Edildiği İddiası Hakkında

Mahkeme, bir kişinin Sözleşmenin 5. Maddesine dayanarak tutulmasının yalnızca bir sınır dışı ya da geri gönderme sürecinin varlığı halinde hukuka uygun olabileceğini kuralını hatırlatmıştır. Bir tutukluluğun hukuka uygunluğu ile ilgili olarak Sözleşme ulusal mevzuata atıfta bulunmakta ve bu hükümlere uyma yükümlülüğünü getirmektedir. Ancak, ulusal hukuka uygunluk yeterli değil; Sözleşme uyarınca herhangi bir özgürlükten yoksun bırakmanın, bireyi keyfiliğe karşı koruma amacıyla tutarlı olması gerekmektedir. 5. maddenin 1. fıkrasınada yer alan keyfilik, ulusal hukuka uygunluğun ötesine geçmektedir. Dolayısıyla 5. maddenin 1. fıkrasının f bendine dayanılarak alınan özgürlükten yoksun bırakma tedbirinin iyi niyetle uygulanması ve Hükümet tarafından belirlenen tutuklama sebebiyle yakından bağlantılı olması gerekmektedir. İçtihat ile ortaya konan genel ilkelerden birine göre, tutuklama ulusal mevzuata tümüyle uygun olsa bile yetkililer tarafından kötü niyet ya da aldatma unsuru mevcutsa  keyfi olarak kabul edilmektedir. Somut davada Mahkeme, başvurucunun 19 Haziran 2018 tarihinde, Yunanistan sınırları yakınında yakalanmasından sınır kapısından Suriye’ye geri gönderilişine kadar özgürlüğünden yoksun bırakıldığını tespit etmiş olduğundan, bu süre zarfında başvurucunun, Devlet görevlilerinin gözetimi altındaydı ve hareket etme ya da yer değiştirme özgürlüğünün bulunmadığı da tespit edilmiş olmaktadır. Mahkeme, daha sonra Hükümetin, Edirne Göç İdaresi Müdürlüğü’nde kendi özgür iradesiyle Suriye’ye geri dönmeyi kabul etmesi nedeniyle başvurucuya karşı herhangi bir sınır dışı etme işlemi başlatılmadığına dair açıklamasını ve yasaklı sınır bölgesinde bulunması sebebiyle başvurucu aleyhine ceza yargılaması başlatılmadığını kaydetmiştir

Türk mevzuatına göre, geçici oturma iznine sahip bir kişinin sınır dışı edilmesi için özellikle sağlam nedenlerin olması, bunların ilgili makamlar tarafından gerekçeli bir işlemle ortaya konması ve yargı makamınca onaylanması gerekmektedir. Ancak Mahkeme, başvurucunun sınır dışı edilmek üzere idari gözetime alınmasının bu isim altında kaydedilmediğini ve başvurucuya bu konuda resmi bir bildirim yapılmadığını vurgulamıştır. Ayrıca yetkililer, Suriye’ye geri gönderilene kadar başvurucuya tutukluluğunun gerçek niteliğini açıklamamıştır. Yukarıda açıklanan eksiklikler, ulusal kanunda öngörülen ve sınır dışı edilecek kişilerin keyfiliğe karşı korunmasını sağlayan yasal güvencelerin başvurucunun olayında etkili olmasını engellemiştir. Mahkeme bu sebeple Sözleşme’nin 5. maddesinin 1. fıkrasının ihlal edildiğine hükmetmiştir.

Mahkeme, Sözleşme’nin 5. maddesinin 2. fıkrasının temel bir güvence belirlediğini ayrıca hatırlatmıştır. Buna göre: Yakalanan herkes, neden özgürlüğünden yoksun bırakıldığını bilmelidir. Mevcut olayda başvurucu Suriye’ye sınır dışı edilmek üzere idari gözetim altına alınmışsa da, tutukluluğunun gerçek sebepleri hakkında bilgilendirilmemiştir. Kendisine, Gaziantep’te bir mülteci kampına götürüleceği söylenmiş, ancak Suriye sınırının ötesine gönderilmiştir. Bu sebeple Sözleşme’nin 5. maddesinin 2. fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmiştir.

Mahkeme, ulusal hukuk uyarınca, sınır dışı edilmek üzere idari gözetim altına alınan kişiye bu yönde alınan kararın tebliğinin, kişinin idari gözetim kararının hukuksuz olduğunu iddia ederek karara itiraz etme ve salıverilmeyi talep etme imkânı hakkında bilgilendirilmesinin gerektiğini hatırlatmıştır. Buna karşılık, bu güvencelerin somut olayda uygulanmadığı gözlemlenmiştir. İdari gözetim altına alınmasından Suriye’ye geri gönderilmesine kadarki süreçte başvuranın idari gözetim altına alınmasının hukukiliğine itiraz etme fırsatına sahip olmadığı dava dosyasından anlaşılmıştır. Aslında, daha sonra Hükümet tarafından düzenlenen belgeye bir tercümanın imzasının iliştirilmiş olmasına rağmen, başvurucu herhangi bir tercümanın kendisiyle iletişime geçmemiş olduğunu doğrulamıştır. Bu saptamalar ışığında Mahkeme, Sözleşme’nin 5. maddesinin 4. fıkrasının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Mahkeme, başvurucunun Suriye’ye sınır dışı edilmek üzere 19 Haziran ile 21 Haziran 2018 tarihleri arasında idari gözetim altında tutulmasına ilişkin olarak, yukarıda tespit edilen ihlallerden dolayı yerel mahkemeler önünde tazminat hakkından yaralanamadığını tespit etmiştir. Nitekim, başvurucunun Suriye’ye zorla sınır dışı edilmesi kapsamında idari gözetim altında tutulmasına itiraz etmek amacıyla bir idari mahkemeye ve Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvuruları, bu mahkemeler tarafından başvurucu aleyhine hiçbir sınır dışı etme işlemi başlatılmış olmadığı, dolayısıyla, zımnen, sınır dışı etme amacıyla herhangi bir idari gözetim işlemi bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Başvurduğu bu mahkemelere şikayetlerinin özünü sunamayan başvurucu, tutukluluğunun hukuka aykırılığının tespiti ve bundan kaynaklı tazminat alma şansını kaybetmiştir. Dolayısıyla Mahkeme, Sözleşmenin 5. maddesinin 5. fıkrasının ihlal edildiğine karar vermiştir.

 

Stj. Av. Elif Su Günen

 

error: Korumalı İçerik
Scroll to Top