PDF FORMATINDA OKUYUN: Açlık Grevi (Hükümlü ve Tutuklunun Verilen Besinleri Reddetmesi) (İK m. 82)

“AÇLIK GREVİ” (HÜKÜMLÜ VE TUTUKLUNUN VERİLEN  YİYECEK VE İÇECEKLERİ REDDETMESİ (İK m. 82)

A. KAVRAMSAL ÇERÇEVE VE YASAL DÜZENLEME

H/t’lerin beslenme hakkına hakim ilkeler İK m. 72’de ortaya konulmuştur. İK m. 82/1’de hükümlünün ve m. 116/1 atfıyla tutuklunun, söz konusu haktan yararlanmayı reddetme hakkı yasal güvenceye bağlanmıştır. Beslenmenin reddi, uygulamada genellikle içinde bulundukları şartların iyileştirilmesi veya örgütsel kimi isteklerinin yerine getirilmesi amacıyla terör suçlarından h/t olanlarca, intihar ya da zaman zaman da bir takım hukuk dışı taleplerinin (başka kuruma sevkini sağlamak gibi) karşılanması için kimi adli h/t’lerce açlık grevi ya da ölüm orucu şeklinde gerçekleştirilmektedir. Açlık grevi, kendisine veya başkalarına yapılan bir haksızlığa tepki için bir kimsenin tek başına veya grup halinde aç durmak suretiyle gösterdiği protesto şeklidir. Hedefi ölüm olmadığından, açlık grevi bir intihar şekli değildir. Açlık grevi; “süreli” açlık grevi, “süresiz” açlık grevi, “dönüşümlü” açlık grevi, “destek amaçlı” açlık grevi ve “ölüm orucu” (ölüm hedefli açlık grevi) şeklinde gruplandırılmaktadır. Eyleme giden h/t’nin ölünceye kadar hiçbir şey yemeyip içmediği; bazen de katı gıda almayıp sadece limonlu su, şekerli su ve meyve suyu gibi sıvı gıdalar tükettiği ölüm orucunda genellikle 60 ilâ 70. günler içinde ölüm meydana gelmektedir. 

Açlık grevi, prensip olarak düşünceyi açıklama ve yaymanın meşru yollarından biridir. Fakat İK m. 37 gereğince kurumda tek başına açlık grevi eylemi yapılması İK m. 40/2-g’de tanımlanan disiplin cezasının verilmesi için yeterli değildir; bu eylemin kurumdaki güvenliği veya disiplini bozacak ya da düzenli yaşamın sürdürülmesini önleyecek şekilde gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Nitekim AYM de Mehmet Ayata (13/2920, 7.7.15) kararında, PKK/ KCK terör örgütüne üye olma suçundan tutuklu bulunan başvurucunun, diğer kurumlardaki h/t’lerin PKK terör örgütü liderinin de içinde bulunacağı bir müzakerenin başlatılmasını sağlamak amacıyla yaptıkları açlık grevine destek için süresiz ve dönüşümsüz açlık grevine başlaması nedeniyle, söz konusu eylemin kurumun düzeni ve güvenliği açısından tehdit olarak değerlendirilerek disiplin cezası ile cezalandırılmasına yönelik başvuruyu, ifade özgürlüğüne yönelik bir ihlalin olmadığı gerekçesiyle açıkça dayanaktan yoksun bulmuştur. AYM’nin Şükrü Yıldız (15/18720, 9.5.18), Ergin Atabey (13/8777, 16.12.15), Yusuf Çabuk (13/8858, 23.3.16) ve Rıdvan Çelik (14/12574, 8.6.16) kararları da aynı paraleldedir. AYM, Kahraman Güvenç (13/3551, 14.4.16) kararında da, kamu kurum ve kuruluşları ve sivil toplum kuruluşları ile iletişiminin engellendiğini, sağlık tedavisinin yapılmadığını, su ihtiyacının karşılanmadığını, sohbet hakkı, spor hakkı ve atölye hakkının verilmediğini ve eşyalarının çalındığını ileri süren h/t’nin bu sorunlarına dikkat çekmek amacıyla açlık grevine başlaması nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmasında hak ihlali görmemiştir.

Açlık grevi ve ölüm orucu süreçleri hakkında; hangi aşamada hangi gıdaların verileceği, gıda ve vitamin takviyelerinin ne şekilde, ne zaman ve kimin kontrolünde yapılacağı, günlük kontrol ve ölçümlerinin ne şekilde gerçekleştirileceği, sağlık durumu gözetildiğinde hangi aşamada, hangi tıbbi müdahalelerin yapılabileceği, boy, kilo, tansiyon ve genel durum izlemlerinin ne zaman ve hangi aralıklarla yapılacağı, doktor kontrolünün hangi sıklıkta olacağı, h/t’nin tıbbi müdahaleyi kabul etmemesi hâlinde nasıl bir tutum izleneceği, sağlık kurumlarına sevklerinin hangi kriterlere göre talep edileceği ve hangi şartlarda yapılacağının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. 

B. AÇLIK GREVCISININ BESLENME REJIMI

Hekim tarafından açlık grevcisinin günlük sıvı, tuz, şeker ve vitamin alımı takibi yapılmalıdır. Her grevcinin metabolizması farklı olduğundan günlük sıvı miktarı için net bir miktar vermek güçtür. Ancak sıvı alımı için en önemli öneri “susadığı kadar sıvı alması” olacaktır. Bu günde en az 1 L, en az 5 büyük su bardağı sağlıklı su/sıvı, 2 çay kaşığı tuz (2 gr), 5 yemek kaşığı şeker, 1 tatlı kaşığı karbonat ile 500 mg B1 vitaminini karşılayacak şekilde olmalıdır. Günlük şeker alımı arttığında B1 ihtiyacının da artacağı göz önünde bulundurulmalıdır. Açlık süresince günlük B vitamini (B1, B6 ve B12 tercih edilir) alımı sağlanmalıdır

Kurumda açlık grevi eylemlerine karşı gerçekleştirilecek davranışların usul ve esasları CTE’nin 11.1.19 t. ve 6473 s. genel yazısında açıklanmıştır. Anılan yazıda; CBS’lerce terör suçundan h/t’lerin yoğun olarak bulunduğu yer kurum müdürleriyle toplantı yapılmak suretiyle açlık grevleri ve ölüm oruçlarında alınması gereken tedbirler hakkında ilgililerin koordine edilmesi; kurum tabibi veya aile hekimi ile sorumlu personelin her an ulaşılabilir duruma getirilmesi; h/t’lerin açlık grevinin kendilerinde bırakacağı sağlık problemleri ile ilgili olarak bilgilendirilmesi; h/t’lerin tetkik sonuçlarına göre doktor kontrolünde su, tuz, şeker ve özellikle “B kompleks vitaminleri” olmak üzere ihtiyaç duyulan vitaminlerinin verilmesi, dışarıdan aile, avukat, STK ya da posta yoluyla gelen vitaminlerin (içeriğinin incelenme imkanı bulunmadığından) kuruma alınmaması; açlık grevi eylemine başlayan h/t’lerin günlük sağlık kontrolleri yapılarak ve tüm sağlık dosyası incelenerek hekimin bilgilendirilmesi; açlık grevine başlanılan gün itibariyle h/t’lerin boy, kilo, tansiyon, kullanmaya başladığı vitamin ve genel durumları hakkında “Açlık Grevi Genel Değerlendirme Formu” ve “Açlık Grevine Giden Hükümlü ve Tutuklu Takip Formu” doldurularak her haftanın ilk iş günü UYAP üzerinden doğrudan (CBS aracı kılınmaksızın) CTE İç Güv. Bür.’na gönderilmesi; açlık grevi eyleminin devamı süresince boy, kilo, tansiyon ile birlikte genel durumunun (günlük fizik bakı, kalp akciğer ve batın muayenesi, nabız ve vücut ısısı ölçümü) kontrolüne izin vermeyen h/t’lerin idare tarafından gözlemlenmesi ve hekim tarafından yapılacak muayeneyi kabul etmemesi halinde imzaları alınarak, imzadan imtina edilmesi halinde gerekçesi de belirtilerek tutanak düzenlenmesi; kurumlarla görüşülerek, ailelerin ikametgâh ve telefon numaraları tespit edilip, psikolog ve sosyal çalışmacılardan oluşturulacak ekiple ailelerin ziyaret edilmesi, hem kurum aşamasında hem de hastane sürecinde açlık grevi eylemine başlayan h/t’lerin üzerinde bu eylemlerin bırakacağı sağlık problemleri ile ilgili olarak bilgilendirilme ve ikna yoluna gidilmesi; açlık grevi eyleminde bulunduklarını belirtmelerine rağmen haricen yemek alan ve kantin alışverişi yapan h/t’lerin açlık grevi eylemini bırakıp bırakmadıkları hususunun tespit edilmesi istenmiştir. CTE’nin 28.5.19 t. ve 88468 s. yazısında da, İK m. 71 gereğince, açlık grevi veya ölüm orucu eylemini bırakan h/t’lerin eylem sonrası sağlık durumlarının ve özellikle B-1 (tiyamin) eksikliği sonucu ortaya çıkan “Wernicke-Korsakoff sendromu” başta olmak üzere gelişebilecek diğer sağlık sorunlarına karşı uygun beslenme rejimlerinin doktor raporu doğrultusunda sağlanması, gerektiğinde mülki makamlarla irtibata geçilerek sağlık tedbirlerinin değerlendirilmesi istenmiştir. Doktor tarafından önerilmek ve eczaneden temin edilmek koşuluyla açlık grevinde bulunanlara “saf B vitamini verilmesi önünde yasal engel bulunmamaktadır. 

Öte yandan açlık grevine giden bir kısım terör örgütü mensubu h/t’lerin TBB veya Tab. Odası’na bağlı tarafsız hekimler tarafından muayene ve tedavilerinin yapılmasını talep ettikleri yahut anılan STK’lar tarafından böyle bir talepte bulunulduğu görülmektedir. Mevzuatımızda h/t’lerin muayene ve tedavilerinin öncelikle kurum revirinde kurum hekimince, mümkün olmaması halinde üst basamak Devlet veya üniversite hastanelerinin mahkûm koğuşlarında yapılması öngörülmüştür (İK m. 71, 78, 79). 172 s. Gen. 3. Kısım 1. Bölüm bent (A) alt bent 4’te aynı düzenleme hemen tekrar edilerek h/t’lerin acil ve zorunlu hâller dışında, özel sağlık kuruluşlarında tedavi edilemeyecekleri hükme bağlanmıştır. Görüldüğü üzere h/t’lerin kendi istedikleri hekimi çağırıp muayene olma hakları bulunmamaktadır. Nitekim CTE’nin Ankara CBS’ye gönderilen 7.2.19 t. ve 21521 s. görüşü ile İzmir CBS’ye gönderilen 8.11.19 t. ve 184011 s. görüşünde, İK m. 71 hükmüne işarette bulunularak kurumlarda bulunan tüm h/t’lerin muayene, tedavi ve kontrollerinin tıbbi gereklilik ve mevzuata uygun şekilde yapılması gerektiği, kurumlardaki h/t’lerin Devlet veya üniversite hastaneleri dışında özel muayene ve takibine yönelik bir uygulama bulunmadığı, bu nedenle anılan taleplerin karşılanamayacağı belirtilmiştir.

C. BESLENMENIN REDDINDE “ZORLA BESLENME” TEDBIRI

İK m. 82/1’de, h/t’lerin, hangi nedenle olursa olsun, kendilerine verilen yiyecek ve içecekleri sürekli olarak reddetmeleri halinde; bu hareketlerinin kötü sonuçları ile bırakacağı bedensel ve ruhsal hasarlar konusunda kurum hekimince bilgilendirilecekleri; PSS tarafından da bu hareketlerinden vazgeçmeleri yolunda çalışmalar yapılacağı ve sonuç alınamaması durumunda, beslenmelerine kurum hekimince belirlenen rejime göre uygun ortamda başlanacağı belirtilmiştir. Böylelikle hekime ikna değil, sadece bilgilendirme görevi verilmiştir. Beslenmeyi reddeden h/t’yi ikna görevi kurum psiko-sosyal hizmet birimine aittir. Malta Bild. m. 11’e göre, açlık grevlerinde etik ilkelerden belli başlıları aydınlatılmış onam, sır saklama veya gizlilik ve güven oluşturmadır. Hekimin yükümlülükleri arasında B1 vitamin gerekliliğinden söz etmek, vücut ağırlığını takip etmek, onam varsa düzenli muayeneleri sürdürmek ve fiziksel koşulları değerlendirmek de yer almaktadır. Malta Bild. m. 16’ya göre, açlık grevcisini zorla besleme, rektal hidrasyon ve kelepçeleme, tecritte tutma, yatağa bağlama dâhil olmak üzere herhangi bir kısıtlama ya da baskı uygulanmaması gerekmektedir. İK m. 82/1’de zorla besleme için beslenmeyi reddeden h/t’nin hayati tehlike altına girmesi veya bilincinin kapanması aranmamış, CİK hekiminin bilgilendirme ve PSYS’nin tüm ikna çabalarının sonuçsuz kalması, eylemini sürdüren h/t’nin zorla beslenmesi için yeterli görülmüştür. Zorla besleme; vücudun, günlük faaliyetlerini devam ettirebilmesi, büyümesi ve varsa yaralarının iyileşebilmesi için ihtiyaç duyduğu kalori, protein, makro ve mikro element ile vitaminin kişinin özgür iradesi dışında vücuduna zorla verilmesidir. Doğal yöntemlerle beslenmeyi reddeden h/t’ye medikal destek olmadan zorla beslenme yapılamayacağına göre, zorla beslenmenin bir tıbbi müdahale türü olduğunu kabul etmek gerekir. Tarihte boğaz ve burun deliklerinden et suyu ve süt akıtarak beslenmeye zorlanan h/t’lerin pek çoğunun ya yaşamlarını kaybettikleri ya da kalıcı sağlık sorunları yaşadıkları da bilinmektedir. Nihayet, zorla beslenmede bir kısmına aşağıda değinilen AİHM kararında belirtilen yargısal denetim ve usulü garantilerin aranmaması nedeniyle, İK m. 82/1 hükmünün hak ihlallerine neden olabileceği söylenebilir.

Ç. BESLENMENIN REDDINDE “ZORLA TEDAVI” TEDBIRI

Açlık grevinde sürenin uzaması, alınamayan enerji, bedendeki depolardan önce yağ sonra proteinler (kas dokusu kaybolacak şekilde) karşılanmaya çalışılır. Ortaya çıkan klinik tabloya göre, önce halsizlik ve güçsüzlük başlar, bunu bağışıklık sisteminin zayıflaması ve sürekli yatağa bağlı kalma yüzünden oluşan dekübitis yaraları ile çeşitli enfeksiyonlar takip eder. Uzun süreli açlık grevlerinde sıvı-elektrolit dengesinin bozulması bazen ani bilinç kayıpları ve ölümlere yol açabilir. Dolayısıyla açlık grevinde bulunan için hayati tehlikenin başladığı noktada, yaşam hakkının korunması tüm yararların üstünde olmalıdır. Nitekim İK m. 82/2’ye göre, beslenmeyi reddederek açlık grevi veya ölüm orucunda bulunan h/t’lerden, alınan tedbirlere ve yapılan çalışmalara rağmen “hayati tehlikeye girdiği” veya “bilincinin bozulduğu” kurum hekimi tarafından belirlenenler hakkında, isteklerine bakılmaksızın kurumda, olanak bulunmadığı takdirde derhal hastaneye kaldırılmak suretiyle muayene ve teşhise yönelik tıbbi araştırma, tedavi ve beslenme gibi tedbirler (zorla tedavi), sağlık ve hayatları için tehlike oluşturmamak şartıyla uygulanır. Burada zikredilen beslenmenin, İK m. 82/1’de belirtilenden farklı olarak tıbbi amaçlı tedavi olarak anlaşılması gerekir. Bilinç bozulması, doğru biçimde muhakeme yapma ve karar verme yeteneğinin kaybolmasıdır. Hayati tehlike, kişinin ölebileceğini değil, sağlığının o an için ölebilecek kadar bozulmuş olduğunu ifade eder. Tıbbi müdahale; kişilerin bedensel, fiziksel veya psikolojik bir hastalığını teşhis ve tedavi etmek veya bu mümkün olmadığı takdirde hastalığı hafifletmek ya da acılarını dindirmek veya onları böyle bir rahatsızlıktan korumak için gerçekleştirilen, en basit teşhis ve tedavi yöntemlerinden başlayarak en ağır cerrahi müdahalelere kadar uzanan her çeşit faaliyettir. Günümüz tecrübelerine bakıldığında zorla müdahalenin çok meşakkatli bir tıbbi süreci beraberinde getirmesi ve tedaviden beklenen amacın da çoğu kez hasıl olmamasının tedbiri eleştiriye açık hale getirdiği söylenebilir.  

D. AÇLIK GREVİ (HÜKÜMLÜ VE TUTUKLUNUN VERİLEN BESİNLERİ REDDETMESİ) (İK M. 82)MUAYENE VE TEDAVININ REDDI

172 s. Gen. 3. Kısım 1. Bölüm m. A/7 uyarınca h/t’nin, doktor tarafından önerilen tedaviyi reddetmesi hâlinde, kendisine, kanuni temsilcisine veya yakınlarına uygulanması planlanan veya uygulanmakta olan tedavinin reddedilmesi veya durdurulması sırasında doğacak sonuçların, bir doktor tarafından anlatılarak, bu durumun tutanak ile tespit edilmesi, konu ile ilgili olarak kişinin beyanının alınması ile safahatın tutanağa bağlanması ve tedavi olması konusunda ikna edilmesi için gereken çaba gösterilmesi gerektiği belirtilmiş; İK m. 82 hükmünün bu kapsam dışında olduğu ifade edilmiştir. İK m. 82/3’te, yukarıda (İK m. 82/2’de) belirtilen hâller dışında bir sağlık sorunu olup da muayene ve tedaviyi reddeden h/t’lerin sağlık veya hayatlarının ciddi tehlike içinde olması veya kurumda bulunanların sağlık veya hayatları için tehlike oluşturan bir durumun varlığı halinde isteklerine bakılmaksızın kurumda, olanak bulunmadığı takdirde derhal hastaneye kaldırılmak suretiyle muayene ve teşhise yönelik tıbbi araştırma, tedavi ve beslenme gibi tedbirlerin (zorla tedavi) sağlık ve hayatları için tehlike oluşturmamak şartıyla uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Bu maddede öngörülen tedbirler, kurum hekiminin tavsiye ve yönetimi altında uygulanır. Ancak, kurum hekiminin zamanında müdahale edememesi veya gecikmesi h/t için hayati tehlike doğurabilecek ise, bu tedbirlere f. 2’de belirtilen şartlar aranmaksızın başvurulur (İK m. 82/4). Bu madde uyarınca h/t’lerin sağlıklarının korunması ve tedavilerine yönelik zorlayıcı tedbirler, onur kırıcı nitelikte olmamak şartıyla uygulanır (İK m. 82/5). İşaret edelim ki, İK m. 82/3’te sözü edilen “Yukarıda belirtilen haller dışında bir sağlık sorunu olup da” ibaresiyle, beslenmenin reddi dışındaki bir nedenle tedaviyi reddettiği için ciddi veya hayati tehlike teşkil eden hastalığa tutulanlar kastedilmiştir. Dolayısıyla İK m. 82/2 kapsamında beslenmeyi reddettiği için hayati tehlikeye giren veya bilinci bozulan kişiler İK m. 82/3 hükmü kapsamı dışındadır.  

CTE’nin 29.11.18 t. ve 176556 s. yazısında, açlık grevi veya ölüm orucuna devam etmesi nedeniyle hayati tehlikesi olan veya bilinç bozukluğu yaşadığı hekim tarafından belirlenen h/t’lere İK m. 82/2 uyarınca isteklerine bakılmaksızın kurumda veya hastaneye kaldırılarak gerekli tedavi ve beslenme rejimi uygulanması; h/t’lerin açlık grevi ve ölüm orucu eylemleri dışında diğer sağlık sorunlarına (tüberküloz, HIV, diyaliz hastalığı gibi) ilişkin tedaviyi kabul etmemeleri halinde de; İK m. 82 hükümleri gözetilerek, tedaviyi reddetmesi halinde yaşanacak risklerin ilgili hekim tarafından anlatılması, ancak h/t’nin ikna edilememesi ve tedaviyi reddetmesi nedeniyle hayati tehlikesi (koma gibi) söz konusu olduğunda veya hastalığın bulaşıcı hastalık gibi kurumda bulunanların sağlık ve hayatları açısından ciddi tehlike olması halinde, mevzuat kapsamında gerekli müdahalede bulunulması; kurum hekiminin zamanında müdahale edememesi veya gecikmesi h/t için hayatî tehlike doğurabilecek ise, hayati tehlike durumu göz önünde bulundurularak hekim kararı aranmaksızın İK m. 82/4 gereğince zorunlu tedbirlerin uygulanması istenmiştir. CTE’nin 6.1.20 t. ve 172 Nolu Genelgesi 1. Kısım 1. Bölüm başlığı altında yer alan “Bulaşıcı ve Salgın Hastalığı Bulunan H/t’lerle İlgili Alınacak Tedbirler” alt başlıklı (C) bendi 4 nolu alt bendinde, bulaşıcı hastalığı bulunan, muayene ve tedaviyi reddeden h/t’lerin, sağlık veya hayatlarının ciddî tehlike içinde olması veya kurumda bulunanların sağlık veya hayatları için tehlike oluşturan bir durumun hekim raporu veya SKR ile tespiti hâlinde, İK m. 82/3 ve 4721 s. TMK m. 432 kapsamında hareket edileceği vurgulanmıştır. Konuyu ör. tüberküloz yönünden somutlaştırmak gerekirse; bilindiği üzere tüberküloz (verem) hastalığı bulaşıcı olup, tedavinin sağlanamaması durumunda gerek h/t’nin kendisi, gerekse çevresi için yaşamsal tehlike doğurucu niteliktedir. 

Açlık grevcisinin rızasına aykırı olarak zorla beslenme veya zorla tedaviye tabi tutulması konusunda hukuk ve tıp disiplinlerinin bakışı genellikle farklılık göstermektedir. Meslek kuralları, tıbbi deontolojik ilkeler ve hukuksal düzenlemeler arasındaki çelişkiler buna yol açmaktadır. Hekimler için rehber niteliğindeki DTB Malta Bild. m. 4’te, ölüm orucunun ileri aşamasında h/t’nin fizyolojik durumu ve zihni melekeleri kuşkuya yer bırakmayacak şekilde bilincinin yerinde olduğunu gösteriyor, kendisi de hekimin müdahalesini kesin olarak onaylamıyorsa, zorla müdahale edilmemesi öngörülmüştür. CPT’ye göre, muhakeme sahibi her hasta h/t tedaviyi veya herhangi bir tıbbi müdahaleyi reddetme özgürlüğüne sahiptir. Bu temel ilkeden herhangi bir sapma hukuka dayalı, genel toplum için geçerli ve kesin olarak ortaya konmuş istisnai durumlarla ilgili olmalıdır. Tokyo Bild.’nde h/t’lerin tıbbi yardımı reddetmesi bir hak olarak öngörülmüş ise de, m. 5’te hekime hastanın özerkliğine saygı göstermek ile onun yararına olacak şekilde müdahale gereksinimi arasında bir denge kurma hakkı tanınmış, vicdani olarak zorla beslemeye karşı olan doktorların buna zorlanamayacağı ifade edilmiş, bazı durumlarda doktorların açlık grevine gidenlere zorla besin verebileceğine işaret edilmiştir. Her iki bildirgede de ortak kaygı, hastanın yararının öncelenmesidir. AKBM’nın R (98) Sayılı Tavsiye Kararı’nda (m. 40, 60, 63), h/t’nin tedaviyi reddetmesi durumunda doktorun bir tanık huzurunda ondan bu konuda bir yazılı belge imzalamasını isteyeceği, hastayı ilaçların muhtemel faydaları ile mümkün olan şifa verici alternatifleri hakkında tam bilgilendireceği, tedaviyi reddetmesiyle birlikte oluşacak riskler konusunda onu ikaz edeceği, yaşamsal tehlike doğuran hastalığa tutulması (gözle görülür bir kötüleşme meydana gelmesi) hâlinde, bu durumu rapor ederek konu hakkında ulusal düzenlemelere göre hareket edileceği ve ilgili adli merciden izin alınacağı ifade edilmiştir. Uluslararası sözleşmelerde genel olarak hastanın menfaatinin göz önünde bulundurularak zorla tedavinin hekimlere bırakıldığı söylenebilir. Ülkemiz pozitif hukuk mevzuatına değinmek gerekirse; 1219 s. K. m. 70’de müdahale için bilinci açık olduğu sürece ilgilinin rızası aranmıştır. Hastanın bilinci kapalı koma hâlinde veya yanında kimsesi bulunmuyorsa, kendisine müdahale istemediğini belirten bir belge de yoksa hekim, tıpkı diğer acil vakalarda olduğu gibi kişiyi kurtarmak için müdahale eder (Tıb. Deon. Tüz. m. 3/1). Ne var ki, grevcinin rızasına aykırı olarak zorla besleme ve zorla tedavi şeklinde kendini gösteren müdahale açısından özgürlüğü kısıtlanmış kişiler ile diğerleri arasında fark bulunmaktadır. Zira İK m. 6/1-f uyarınca h/t’lerin yaşam hakları ile beden ve ruh bütünlüklerini korumak üzere her türlü koruyucu tedbirin alınması zorunludur. Bu nedenle açlık grevinin kişiye kalıcı zararlar verecek boyuta varması hâlinde eylem meşruiyetini kaybedeceğinden, açlık grevine müdahale eden kurum hekimi ya da personel kanunun hükmünü yerine getirme hukuka uygunluk sebebinden (TCK m. 24) yararlanacak, gerekli müdahaleden kaçınması ise hukuki (tazminat) ve cezai sorumluluğuna (TCK m. 85, m. 257) yol açacaktır. Gerçekten İK m. 82 f. 2’de beslenmeyi reddederek açlık grevi veya ölüm orucunda bulunan h/t’lerden, f. 1 gereğince alınan tedbirlere ve yapılan çalışmalara rağmen hayatî tehlikeye girdiği veya bilincinin bozulduğu hekim tarafından belirlenenler hakkında, isteklerine bakılmaksızın kurumda, olanak bulunmadığı takdirde derhâl hastaneye kaldırılmak suretiyle muayene ve teşhise yönelik tıbbî araştırma, tedavi ve beslenme gibi tedbirler, sağlık ve hayatları için tehlike oluşturmamak şartıyla uygulanacağı vurgulanmış, m. 82 f. 3’te ise yukarıda belirtilen hâller dışında, bir sağlık sorunu olup da muayene ve tedaviyi reddeden h/t’lerin sağlık veya hayatlarının ciddî tehlike içinde olması veya infaz kurumunda bulunanların sağlık veya hayatları için tehlike oluşturan bir durumun varlığı hâlinde de f. 2 hükümlerinin uygulanacağı emredilmiştir. İK m. 82 f. 3’te beslenmenin reddi dışında bir neden ile sağlığı bozulanlara yönelik olarak öngörülen tedbirler zorlayıcı nitelikte olup, hastanın tedavi red hakkının istinasını oluşturmaktadır. Bir başka deyişle, hayati tehlike teşkil edecek derecede veya ciddi şekilde hastalığı olan h/t’lerin isteğine bakılmaksızın zorla tedavileri sağlanacaktır. Söz konusu zor kavramından, huzurdaki kolluk görevlilerinin insan onuruna aykırı düşmeyecek şekilde ve fakat hastanın tedaviyi red iradesinin bir tezahürü olarak tepki şeklinde gerçekleşecek dışsal davranışları zor kullanılmak sureti ile ortadan kaldırılarak tedavisinin hastanede yapılması anlamı çıkmaktadır. Bu bakımdan hükümlünün önce hastaneye tedavi amacıyla getirildiğinde tedaviyi ısrarla reddettiği gerekçesi ile tedavisinin yapılmaması hukuka aykırı olacaktır. İşaret edelim ki, zorla beslenme biçimleri genellikle kelepçe, ağız genişletici ve yemek borusuna özel boru sokulması gibi güç araçlarının kullanılmasını gerektirmesi karşısında, açlık grevcisinin direnmesine rağmen bunun sağlığında kalıcı bir hasara neden olmaksızın nasıl gerçekleştirileceği ayrı bir belirsizlik konusudur. 

AİHM de, kararında, devletin yeterli tedavi imkânı sunmasına rağmen, h/t’nin bilinci yerindeyken kendi serbest iradesiyle beslenmeyi reddetmesine bağlı olarak ölmesinde sözleşmeye aykırılık görmemiştir (AİHM, Horoz v. Türkiye, 1639/03, 31.3.09; Aytaç Ünsal ve Ebru Timtik, 36331/20, 1.7.21). AİHM, Nevmerzhitsky v. Ukrayna (54825/00, 5.4.05) ve Tudor Ciorap v. Moldova (12066/02, 19.6.07) kararlarında, açlık grevinde bilinci yerinde olsa bile h/t’nin yaşamını kurtarma amacına yönelik olarak doktor raporuyla tespit edilmiş tıbbi bir zorunluluk söz konusuysa, yani tıbbi gerekliliğin varlığı usulü güvencelere uyularak ikna edici şekilde ortaya konulmuşsa, zorla beslenmeye tabi tutulma biçimi insan onuruna uygun ve ölçülü olmak ve asgari ağırlık düzeyini aşmamak koşuluyla uygulanacak zorla beslenme veya zorla tedavi şeklindeki önlemlerin, kural olarak sözleşmeye aykırı insanlık dışı ve küçültücü davranış olarak kabul edilemeyeceğine hükmetmiştir. AİHM, Özgül v. Türkiye (7715/02, 6.3.07) kararında; başvurucu, açlık grevi yapmaya başladıktan birkaç ay sonra hastaneye sevk edilen hükümlünün tedaviyi reddetmesi üzerine zorla beslenilmesi şeklinde gelişen olayı değerlendirmiş, neticede hekimlerin hükümlünün isteklerine hayati tehlikesi oluşana kadar saygı duyduklarını, ancak telafisi mümkün olmayan bir zarar tehlikesi ortaya çıktığında müdahale ettiklerini, müdahale yönteminin de insancıl olduğunu belirtmiş ve başvuruyu dayanaktan yoksun bulmuştur.

Prof. Dr. Çetin ARSLAN

C. Savcısı Murat KAYANÇİÇEK

?S=150&D=Mp&R=G
C.S. Murat Kayançiçek
error: Korumalı İçerik
Scroll to Top